Trabzon'un Maçka ilçesinde sarp kayalıklar üzerinde yer alan Sümela Manastırı, Karadeniz Bölgesi'nin önemli kültürel ve tarihi yapılarından biridir. Bizans İmparatorluğu döneminde inşa edilen bu manastır, özellikle Ortodoks Hristiyanlığı için büyük bir manevi değer taşır. Ancak, Sümela'nın tarihi sadece Hristiyanlıkla sınırlı değildir. Türklerin Anadolu'ya yerleşmesiyle birlikte, Sümela Manastırı ve çevresi de Türklerin kültürel ve tarihi süreçlerinde önemli bir rol oynamıştır.

Sümela Manastırı'nın tarihi, M.S. 4. yüzyıla kadar uzanır. Türkler ise 11. yüzyılda Malazgirt Savaşı'nın ardından Anadolu'ya kitlesel olarak yerleşmeye başlamışlardır. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethetmesiyle, Trabzon ve çevresi Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçası haline geldi. Bu dönemde, Sümela Manastırı'nın konumu ve önemi, Osmanlılar tarafından da tanınmıştır. Osmanlı yönetimi, bölgedeki Hristiyan topluluklara genellikle hoşgörülü davranmış ve onların dini ibadetlerini sürdürmelerine izin vermiştir. Sümela Manastırı bu hoşgörü ortamında varlığını sürdürmüş ve Osmanlı döneminde de önemli bir dini merkez olmaya devam etmiştir.

Ancak Türkler tarihin her döneminde olduğu gibi Osmanlı’lar döneminde de; hakimiyetleri altına aldıkları milletlere karşı uyguladıkları dini ve sosyal hoşgörülerin bedelini ağır ödemişlerdir. Türklerin hoşgörü siyasetleri,  her dönem suistimal edilerek, amacından saptırılmıştır.

Buna rağmen; Osmanlı Sümela manastırın yönetimine karışmamış ve bölgedeki Rum Ortodoks cemaatinin dini faaliyetlerini sürdürmelerine izin vermiştir. Ayrıca, Osmanlı dönemi boyunca Sümela Manastırı, birçok kez onarımdan geçmiş ve korunmuştur. Osmanlı sultanları, manastırın bakımı ve onarımı için fermanlar çıkarmış ve buraya gelir sağlayacak vakıflar kurmuştur. Bu durum, Osmanlıların dini ve kültürel çeşitliliğe verdikleri önemin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Buna rağmen; dünyanın başka hiç bir milletinde bulunmayan bu hoşgörü yaklaşımı Sümela merkezli dini ve ayrılıkçı ihanet hareketlerini önleyememiştir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte, ülkede dini yapıların statüsü ve kullanımı da değişmiştir. 1923'te Lozan Antlaşması ile Yunanistan ve Türkiye arasında nüfus mübadelesi gerçekleştirilmiş, bu süreçte bölgedeki Rum Ortodoks nüfusu Yunanistan'a göç etmiştir. Sümela Manastırı da bu göçün ardından boş kalmış ve zamanla bakımsız bir hale gelmiştir. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti döneminde de Sümela Manastırı'nın tarihi ve kültürel önemi kabul edilmiş ve manastır, 20. yüzyılın ikinci yarısında turistik bir cazibe merkezi olarak yeniden keşfedilmiştir.

Günümüzde Sümela Manastırı, Türkiye'nin önemli kültürel miras alanlarından biridir. 1980'li yıllardan itibaren başlayan restorasyon çalışmaları ile manastır yeniden canlandırılmış ve turizme kazandırılmıştır. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist, bu tarihi yapıyı ziyaret etmektedir. Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, geçmişte örnekleri çokça bulunan hoşgörü suistimallerine rağmen, 2010 yılında Sümela Manastırı'nda Hristiyan Ortodoksların ayin yapmasına izin vermiştir. Bu adım, bütün haklı itirazlara rağmen; Türkiye'nin dini özgürlükler konusundaki yaklaşımını geçmişteki bedeli ağır olsa da, kültürel mirasa verdiği önemi göstermesi bakımından önemli sayılmalıydı.

Ancak ne var ki; Türkiye’nin hoşgörü politikasını anlamayan hristiyan alemi ve Ortadoks siyasi niyetler bu sefer de, Sümela da, tam da Fatih’’in Trabzon’u fethettiği tarih olan 15 Ağustosta dini ayinlerini yapmaya başlayarak, her zaman olduğu gibi art niyetlerini ve siyasi amaçlarını ortaya koymaktan geri durmamışlardır. Yunanistan da kurulan 264 “Pontus derneğinin” teşvik ettiği ve desteklediği bu arlanmaz ve uslanmaz tutuma karşı, kamuoyundan gelen yoğun baskılar neticesinde bu yıl ayin tarihi 15 Ağustos yerine 23 Ağustos tarihine ertelenmiştir ancak bu ayinleri yapanlar siyasi ve dini hedeflerini asla ertelememişlerdir, bunu unutmamamız gereklidir!

Tarihi bakımdan Sümela Manastırı, Bizans döneminden günümüze kadar uzanan zengin bir tarihi mirasa sahiptir. Türklerin Anadolu'ya yerleşmesinden sonra da bu miras korunmuş ve Osmanlı'dan Cumhuriyet dönemine kadar süren bir hoşgörü anlayışıyla varlığını sürdürmüştür. Bugün, Sümela Manastırı, Türkiye'nin kültürel zenginliğinin ve tarihi mirasının bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkler ve Sümela arasındaki bu uzun soluklu ilişki, tarihin ve kültürlerin iç içe geçtiği bir örnek olarak değerlendirilebilir.

   “Allah indinde din İslamdır” ilahi hükmünün gereği Sümela sadece kültürel bir eser ve Turizm amaçlı ziyaret edilebilecek bir konumda tutulmalı, ekümenik arzuları ve dini saplantıları olan çevrelerin siyasi ve stratejik hedefi olmaktan uzak tutulmalıdır.

   Türklerin bütün hoşgörülü tutumlarına rağmen, Kurtuluş savaşı öncesi, devamı ve sonrasında başta Sümela olmak üzere, Türkiye de bulunan bütün kiliselerin silah deposu ve isyancı ermeni-rum çetecilerin karargahı olarak kullanıldığı asla unutulmamalıdır.

   Bu milletin hoşgörüsünü ihanete çeviren çevrelerin güler yüzüne bir kere daha aldanıp, gerekçesi ne olursa olsun bu yapıların suistimal edilmesine müsamaha gösterip, müsade etmemeliyiz.

   “Ey iman edenler, yahudi ve hıristiyanları dost edinmeyin, onlar birbirinin dostudur” ilahi hükmünü asla unutmamalıyız.

   Sümele aslında bir kültür yapısıdır, türizm öğesidir ve de böyle kalmalı, böyle kullanılmalıdır.

   Nokta.