Türkiye, jeopolitik konumu, tarihsel derinliği ve kültürel zenginliği ile her dönem dinamik ve çalkantılı bir siyasi atmosfere sahip ülke olmuştur. Bu zenginlik, siyaseti hem zorlayıcı hem de etkileyici bir hale getirirken, siyasetçilerin karşılaştığı zorluklar ve bu zorlukların topluma yansımaları önemli bir tartışma konusudur. Türkiye’de siyaset yapmanın zorluklarını anlamak için tarihi, toplumsal, ekonomik ve siyasi dinamikleri göz önünde bulundurmak gerekir.

Türkiye, Türklük şemsiyesi altında; küçük de olsa, farklı kültürel kimliklerin bir arada yaşadığı ülkedir. Bu farklılıklar, demokrasi için bir zenginliktir. Ancak zaman zaman bu farklılıkları kendi hain emelleri için kullanıp bu grupları tahrik eden iç ve dış emperyal emellerle de karşılaştığımızı hepimiz görüyoruz. Türkiye’de siyasi partilerin, toplumun farklı kesimlerine hitap etme çabası genellikle “biz ve onlar” ayrımı üzerinden şekillenmiştir. Bu durum, siyasetçilerin birleştirici politikalar geliştirmesini zorlaştırmakta ve toplumsal tansiyonu yükseltmektedir.

Türkiye’de devletin, toplum üzerindeki geleneksel olarak güçlü otoritesi, siyasetçilerin karar alma süreçlerinde bürokratik engellerle karşılaşmasına neden olabilmektedir. Özellikle, yeni bir siyasi aktör ya da muhalefet partisi için, yerleşik bürokratik yapılarla mücadele etmek ciddi bir zorluk teşkil etmektedir.

Demokratik sistemlerde hukuk, siyasetin sınırlarını çizer. Ancak Türkiye’de zaman zaman yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına yönelik tartışmalar, siyaseti yapanlar için belirsizlik ve güvensizlik yaratmaktadır. Özellikle muhalefet partileri, yargının siyasi bir araç olarak kullanıldığını iddia ettiklerinde, siyasi atmosfer daha da geriliyor. Bu gün yaşadığımız süreç biraz da bununla yakından ilgilidir.

Günümüzde iktidar erkinin adalet mekanizması üzerinde hiç olmadığı kadar hissedilen ve tartışılan etkisinin varlığı, bu tartışmaları karşıt anlayışlar açısından çözümsüzlüğe sürüklemektedir.

Türkiye’de medya, siyasetin şekillenmesinde önemli bir role sahiptir. Ancak medya organlarının tarafsızlığı konusunda yaşanan sorunlar, siyaseti daha da zor bir hale getirmektedir. Medya organlarının sanki siyasal bir örgütlenme gibi yapılanması ve şirketleşmesi, halkın doğru haber alma ihtiyaçlarını karşılayamamaktadır. Bu durum toplumsal ayrışmayı hiç olmadığı kadar belirgin hale getirmektedir.

Sosyal medyanın etkisi ise siyasetçilerin her adımını daha görünür kılarken, siyasiler üzerindeki kamuoyu baskısını artırmaktadır. Siyasetçiler, ekonomik krizler, işsizlik ve yüksek enflasyon gibi sorunlarla boğuşurken toplumun geniş kesimlerinden gelen talepleri karşılamak zorundadırlar. Ekonomik koşulların kötüleştiği dönemlerde, halkın tepkisi doğrudan siyasetçilere yönelir ve bu durum siyasi istikrarsızlığı körükleyebilir. Günümüzdeki sonu gelmez tartışmaların ve toplumsal taraf seçme tercihlerinin temelinde bu tepkiler vardır.

(YAZI DİZİSİDİR)