Halep, Suriye İç Savaşı’nın başlangıcından bu yana stratejik konumu nedeniyle yoğun çatışmalara sahne olmuş ve defalarca el değiştirmiş kadim bir Türk şehridir. Son günlerde, Halep’in batı kırsalında rejim güçleri ile muhalif gruplar arasında yeniden şiddetli çatışmalar yaşanmaktadır. “Heyet Tahrir Şam” (HTŞ) öncülüğündeki muhalif gruplar, Halep’in batı ve kuzeybatısındaki bazı bölgelerde kontrolü ele geçirmiştir.
Bu gelişmeler, Türkiye için bir dizi tehlike ve zorlukları beraberinde getirmektedir:
Halep’teki çatışmaların yoğunlaşması, sivillerin güvenli bölgelere kaçışını tetikleyecektir. Bu durum, Türkiye sınırına doğru yeni bir göç dalgasına yol açarak, mevcut mülteci yükünü artıracaktır. Türkiye şimdiden, blr tek kişiyi bile mülteci olarak kabul edemeyeceğini tüm dünyaya ilan ederek, sınır güvenliğini buna göre en üst seviyeye çıkarmalıdır.
Çatışmaların Türkiye sınırına yakın bölgelerde yoğunlaşması, sınır güvenliğini riske atacaktır. Silahlı grupların sınır bölgelerine sızma girişimleri veya çatışmaların sınır ötesine taşma olasılığı, Türkiye’nin güvenlik politikalarını yeniden gözden geçirmesini gerektirmektedir.
Belli ki, Ortadoğu senaryosunda yeni bir merhaleye geçiş başlatılmıştır. Halep’teki çatışmaların yeniden alevlenmesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. Suriye’nin genelinde ve özellikle Türkiye’nin güney sınırında istikrarsızlığı artıracaktır. Bu durum, Türkiye’nin bölgedeki askeri ve diplomatik stratejilerini etkileyebilir.
Türkiye’nin Suriye’deki gelişmelere müdahil olması, uluslararası arenada farklı tepkilere yol açabilir. Özellikle ABD, Rusya ve İran gibi aktörlerle ilişkilerde yeni gerilimler ortaya çıkaracaktır. Çünkü bu devletlerin hepsinin bu problemli bölgede ayrı ayrı emperyal hesap ve planları bulunmaktadır.
Yeni göç dalgaları ve sınır güvenliği için alınacak ek önlemler, Türkiye’nin ekonomik kaynakları üzerinde ek bir baskı oluşturabilir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin Halep ve genel olarak Suriye’deki gelişmeleri yakından takip etmesi, sınır güvenliğini artırıcı önlemler alması ve uluslararası diplomatik girişimlerde bulunması önem arz etmektedir. Ayrıca, olası insani krizlere karşı hazırlıklı olunmalı, sınırın Suriye tarafında etkin ve önleyici tedbirler alınmalıdır. Ayrıca, bölgedeki istikrarın sağlanması için uluslararası işbirliği güçlendirilmelidir.
Esasında başından beri Türkiye’nin Suriye politikaları hep tartışmalı olagelmiştir. Bir taraftan Rusya gerçeği, diğer taraftan İsrail ve destekçilerine karşı Türkiye’nin daha stratejik ve analitik politikalar izlemesi beklenmekteydiyse de, Türkiye bu politikayı sahada ve diplomatik arenada henüz yeterince başarılı bir şekilde uygulamaya koyamamıştır. Bu belirsizlik, Türkiye’nin Ortadoğu labirentindeki konumunu daha da sıkıntılı bir sürece taşımaktadır.
Yapılması gereken, tarihi gerçeklere uygun olarak, Türkiye kendi çıkarlarını ön plana taşıyan, Türkiye’nin ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü garanti altına alan politikaları bir an önce uygulamaya koymasıdır.
Türkiye’yi büyütüyoruz, “Misak’ı Milliyi” gerçekleştireceğiz gibi, duygusal ve mantık dışı beklenti, kışkırtma ve propagandalar, Türkiye aleyhine Ortadoğu’daki süreci zehirleme potansiyeline sahiptir.
Türkiye olarak bu oyuna gelmeden; çok ama çok dikkatli hareket etmeliyiz!
Halep oradaysa, stratejik akıl Ankara’da olmalıdır.