Bugün kullandığımız ücret sözcüğünün yerine Eski Uygur metinlerinde işçinin emeğinin karşılığı anlamına gelen “ter” sözcüğü kullanılmaktaydı. Bu sözcük kendi içinde çok dehşet bir anlam barındırmakta, insanın alnından aktığı ter, aynı zamanda emeğin karşılığı olarak algılanmaktaydı. Birisi yaptığı işin karşılığını isterken terimi ver demekteydi. Bu da toplumların çabaya, emeğe verdiği değeri yansıtmaktaydı. Daha sonraları ter sözcüğü yerine Arapça ücret kelimesini kullanmaya başladık.  “Ter” sözcüğü de anlam daralması ile sadece derinin gözeneklerinden çıkan sıvının karşılığı olarak dilimizde kalmaya başladı. Hâlbuki ter kelimesi ne kadar manidardı. Kişinin anlından akıttığı o emek sarfiyatının karşılığına ter (ücret) diyerek emeğin kutsiyetini ön plana çıkarmış ve ona çok yüce bir anlam yüklemiştik. İslamiyet’in kabulü ile birlikte “İşçinin hakkını, alnının teri kurumadan veriniz.” Hadisi ile emeğin ne kadar değerli olduğunu bir kez daha anlamıştık.
Aynı şekilde birçok öğrenci de sınavlar için günlerce hazırlanmakta ve iyi not almak için büyük çaba harcamaktadır. Sınavın neticesi de onların ücretidir. ( Eski Türkçedeki karşılığı teridir.) Bazı öğretmenler öğrencilerin sınav kâğıtlarını çok geç okumakta, onları merak içinde bırakmaktadır.  Hâlbuki o çocukların sınav sonuçlarını erken öğrenmeleri onların en doğal hakkıdır. Öğretmenin mümkün olduğu kadar sınav sonuçlarını en kısa sürede duyurması ve onlara adil olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Bir öğretmen, emeğin kutsiyetini kabul ediyorsa, öğrencilerin günlerce hazırlandığı ve heyecanını yaşadığı sınav sonuçlarını ilan etmede geç kalmamalıdır.  Öğretmenin sınav sorularının cevaplarını tüm sınıfa izah etmeli, mümkünse kâğıtları öğrencilere dağıtmalı ve onlara hatalarını görmelerine yardımcı olmalıdır. Eğer kâğıtları dağıtma imkânı yoksa beklediği notu alamayan öğrencinin kâğıdına bakmasına hiçbir şart ileri sürmeden izin vermelidir.
Öğretmenlik mesleğinin öğrenci açığını yakalamak olmadığını, hatta açık kapatmak olduğunu öğrenciye de bu gözle yaklaşılması gerektiğini her öğretmenin bilmesi gerekir.
Eğer öğretmen olarak emeğin kutsal olduğuna inanıyorsak, öğrencinin alın terinin de kutsal olduğunu kabul etmek zorundayız. Kendi çocuğumuza nasıl davranılmasını istiyorsak, bizim de öğrencilerimize öyle davranmak gibi dürüstlüğü yaşamamız gerekir. Öğrenci güvenini kazanmak öğretmenlik mesleğinin en büyük onurlarından biridir. Bu güven de adil olmak ve öğrencilere eşit davranmakla elde edilir. Eğer öğrenciler arasında güven sorunu oluşuyorsa o dersten verim alınması çok zordur.
Eğitimde disiplin denilen hadise kuralların katı bir şekilde uygulanmasıyla değil, öğrencinin kuralları benimsemesi ile mümkündür. Kendini güvende hisseden ve öğretmenine güvenen bir öğrenci grubunun kuralları benimsemesi çok daha kolay olacaktır.