Çin öğreti kitaplarında geçen, başka versiyonları da İsrail kaynaklarında bulunan bir hikâye vardır. Bu hikâyeye göre, bir çocuk üzerinde annelik iddia eden iki kadın bir bilge adama gelerek bu sorunu çözmesini isterler, bilge adam büyükçe bir daire çizerek çocuğu bu dairenin içerisine bırakır ve kadınlara, kim çocuğu bu dairenin dışına çıkarabilirse çocuğun gerçek sahibi o olur, der. Kadınlar çocuğu dairenin dışına çıkarmak için çekmeye başlarlar, çocuğun gerçek annesi yavrusunun çekiştirilmesine dayanamaz ve çocuğu serbest bırakır, çocuk üzerinde annelik iddia eden kadın, çocuğu hışımla çekerek dışarı çıkarır, bilge adam çocuğu çizgi dışına çıkaran kadından alarak gerçek annesine verir.
Şimdi ülkenin etrafı da altmış iki tane akil adam tarafından çevrelenmiş durumdadır, bunların bir kısmı bu ülkeyi çizgi dışına çıkarmak için uğraşacakken, bazılarının içinin sızlayacağı ve bu çizgi dışına çekilmesine hayır diyeceği kesindir. Bu kanın durması için bu millet zaten yıllardır baldıran zehrini içmekte, göstereceği tepkinin ülkeye daha kötü noktalara götüreceğini bildiği için sabır göstermektedir. Hükümetin iyi niyetle bu sorunu çözme çabasında olduğundan şüphemiz yok; fakat karşı tarafın iyi niyetinden ciddi manada şüphe duymaktayız. Bundan yirmi yıl önceki istekleri ile şimdiki istekleri arasında çok büyük farkların olduğu kesin. O zaman bugün belirli hak elde edenlerin on yıl sonra daha farklı isteklerinin olmayacağının garantisini kim verebilir? Türküm demek yerine Türkiyelim dendiği zaman iş düzelecek mi? Ana dilde eğitim hakkı verildiği zaman zaten ülke bölünmüş sayılır. Şimdi ilköğretimde, sonra lisede, sonra Üniversitede ana dilde Kürtçe eğitim isteyecekler, gün gelecek Kürtçe bilen İngilizce öğretmeni isteriz diye diretecekler,
Sonra Kürtçe bilen Üniversite Hocası, ve resmi kurumlarda Kürtçe konuşulması. Taviz, tavizi doğurmuş gidiyor, bu ülkeyi çizgi dışına çıkarmak için sabırsızlıkla bekleyenler olduğu gibi çizgi dışında bekleyen dış mihraklar da çoğunlukta, ama o akil adamlar listesinde güvendiğimiz isimler de çok. Belki de ülkenin son şansı bu. Aksi takdirde hastalığın tüm vücudu yayılması kaçınılmaz olacak. Zaman daima Türklerin aleyhine işliyor, dün Diyarbakır’dan kafasını uzatamayanlar, bugün Mersin’de, Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Aydın’da Konya’da, Bursa’da cirit atıyor. İstanbul’dan hak istiyorlar. Neredeyse Ankara’dan elçilik talep edecekler... Şimdi surda gedik açma derdinler, o gedik açılırsa, rüzgarın nereden eseceğinin bir anlamı olmayacak. Fakat sabırla beklemek ve gidişatı iyi değerlendirmek gerekir.
Aşırı heyecan yapmak ve heyecanla ortalığı karıştırmak da doğru değil... Belki de baldıran zehrini içmeye epeyce bir zaman daha devam edeceğiz.