Yolumuz Ankara’ya düştü. Biri “üç dakikalık”, diğeri “seksen dakikalık” aynı anda iki operasyon geçirdim. İki buçuk ay gibi bir ayrılığım oldu memleketten. Döndükten sonra, salgından bu yana ilk kez alışverişe çıktım. Kronik rahatsızlığımdan ötürü alışverişe çıkmıyordum. Evin ihtiyaçlarını hanım karşılıyordu. Gördüm ki on liraya aldığım yarım “somun” ekmek, on beş lira oldu, beş liraya aldığım yerli undan mısır ekmeği on liraya çıktı, kırk liraya aldığım kuşbaşı dana eti altmış beş lira oldu.

Hep “kendilerinin doğru, başkalarının yanlış yaptıklarını söyleyip durdular” ya. Akaryakıt fiyatlarına tavan yaptırdılar. Yem fiyatlarını uçurdular. Enerjiyle el yaktırdılar. “Serbest Piyasa Ekonomisine göre fiyatları dengelemek için(!)”, gübreye %109 ile %142 zam yaptılar. Türkiye’yi üretime değil, dışalıma bağımlı kıldılar. Dövize dayalı girdilerin fiyatlarını başkaları yapmış gibi hareket ettiler, yani “yapıp başaramadıklarını yapıp başarmış gibi” her fırsatta söylediler… Muhalefeti suçlamaktan öte de hiçbir çözüm üretmediler.

İktidar yapar, muhalefet eleştirir. İktidarın eleştirme hakkı yoktur. Yapmıyor ve salt suçlamada kalıyorlarsa görevlerini yerine getirmiyorlar demektir. Örneğin: Yurt konusunda “yaptıklarımız sorunu kökten çözecektir” diyemiyorlar. “Öğrencilerimizi sokakta bırakmayacağız, tarikat yurtlarına muhtaç etmeyeceğiz” garantisini veremiyorlar.

El yakan, cep yakan, yürekleri dağlayan “özel yurtlar” bu pahalılık karşısında sorunu çözmüyor, aksine sorun yaratıyorlar. Doğru, dürüst, namuslu ve ahlaklı insanlar bu fiyatlar karşısında sessiz kalamamalıdır. İnsanların gıkı çıkmıyorsa, fiyatlardan daha büyük “ahlaki” sorun var demektir. “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” ayeti unutulmamalıdır.

                                                                     

***

Dünyada alınıp satılan her nesne, taşınabilir, taşınamaz, para ve “değerli” kağıtlar, madenler, taşlar… ekonomik anlamda “anamaldır.” Hepsinin ayrı ayrı pazarı, pazarlandığı yerler vardır. Paraların, altın, dövizin de, alınıp satıldığı yerler bankalardır.

Devletlerin “itibarı, büyüklüğü, zenginliği” sahip olduğu “altına, dövize, üretim gücüne”, aklın, bilimin, sanayi ve teknolojinin etkinliğine, halkının yaşam kalitesine, hukuka, adalete, kültüre, sanata, sanatçıya verdiği değere, dünya eğitimindeki yerine, evrensel hak ve özgürlükleri içselleştirmesine, yaptığı dışalım ve dışsatıma bağlıdır. 

Dolar da, avro da, Türk lirası da maldır. Alınıp satılırken değerleri “ekonomilerindeki üretkenlikle ve ekonomik-politikalarla” belirlenir. İç talep-dış talep, “talep ve arz” ilişkisindeki denge ekonomiye ve ticarete yön verir. Bu yön, ekonomik kuralları, özellikle, enflasyonu,  faizi ve fiyatları saptar. Ne kadar çok talep, o kadar çok arz, ne kadar çok insan, o kadar çok istihdam, toplumun “refah düzeyinin yükseltir”, uluslararası yaşam kalitesini artırır, inanılır, güvenilir ve “sözünün eri” yapar.

Yalanla, bilimsel olmayan, “gerçek gibi” gösterilen uydurma olaylarla yaratılan algılar ne bireyleri, ne birtakım kurum ve kuruluşları, ne toplumları, ne de devletleri bir yere taşımaz. Olsa olsa inanılmaz, güvenilmez kılar, itibarlarını yerle bir eder. Hele devlete, devlet adamlarına uluslararası arenada “saygınlık” denen değeri kazandırmaz. Bu yüzden ayrı gibi görünseler de iç ve dış siyaset birbirini tamamlar.

Biraz da bu yönden baksınlar bakalım doların, avronun yükselişine, akaryakıta, elektiriğe, doğalgaza, savruk harcamaların bedelini ödemek için iğneden ipliğe yaptıkları her zamma. Serbest Piyasa Ekonomisini, verdikleri ihaleleri ve ürünlerin maliyet girdilerini neden hiç sorgulamazlar? Sorgulasınlar bakalım, o zaman marketler, ürünlerin “teröristliği”, boş laf olmaktan öteye gidebilir mi?


NOT: Değerli okur, bu yazı 27 Eylül 2021’de kaleme alındı. Verdiğim, on beş ay öncesinin rakamlarıdır. Bugün,140 TL’ye aldığım kış gübresi-750 TL oldu. 15 TL dediğim yarım ekmek 20 TL oldu. Altının gıramı 1160 TL’ye çıktı. Kur korumalı mevduata rağmen dolar 18.80 oldu. Maaşlara-EMEĞE zammı düşük tutmak için enflasyonu, tüm yalanlama ve sepeti gizlemelerine rağmen TÜİK %64 olarak açıklamak zorunda kaldı. “Battı, batıyor; rafları bomboş” diye açıklanan batı ülkelerindeki en yüksek yıllık enflasyon %10’dur. “Rekor kırdık” dediğimiz dışsatım 254 milyar dolar, dışalım 364 milyar dolardır. Açık 110 milyar dolardır. Güncellemek istedim. / Fırtına gibi zam sağanağı devam ediyor, her geçen gün ekonomi daha da çöküyor, maaşlar, ücretler elimize geçmeden eriyor.

2002’de AKP iktidara geldiğinde asgari ücret 650 TL idi ve çeyrek altın 20 TL. Asgari ücretle “33 altıncık” alınıyordu. Bugün asgari ücret 8500 TL ve çeyrek altın 1833. 95 TL. Asgari ücretin kaç altıncık aldığını siz hesap edin ve diğer altıncıklara ne olduğunu lütfen düşünün. (128 milyar doları kimler aldıysa, kayıp altıncıklar da onların cebine gitti. Kur Korumalı Mevduatta faiz paraları kimlerin kasasına akıyorsa, kayıp altıncıklar da onların kasasına…)

Barış ve esenlik dileklerimle, sevgiyle kalınız…