Son ayların siyasi kumpaslarına bir yenisi daha eklenerek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı gözaltına alındı ve sonra mahkemece tutuklandı. Son yirmi yıla bakıldığında bu uygulamanın ilk olmadığı, baskı-yıldırma-hukuksuzluk-yasa tanımazlık bağlamında bir “ben yaptım oldu” eylemi, kumpası olduğu görülecektir. Bu kesin yargı ile başlamamın nedeni hükümet ve yandaş kalemşorların dışında kimi çevrelerin hala hukuksal/yasal sürecin beklenmesi söylemine güven duymaları. Beklentinin yaygınlaştırılmaya çalışılmasıyla toplumsal öfkenin azaltılması, oluşturulabilecek seçeneğin/çözümün ötelenmesine yol açmak, bir diğer taktik/siyaset.
Yasa/Anayasa ve hukukun apaçık çiğnendiği, devletin ve kamunun birçok kurumunun nesnel-hukuksal-bağımsız-özgün kimliğinden görev ve sorumluluğundan uzaklaşarak/uzaklaştırılarak bir üst yetkinin/makamın/gücün eline-işaretine adım adım bırakıldığı, keyfiyetin zirve yaptığı bir dönemden geçerken Anadolu insanının tabiri ile kimse bize “maval” okumasın, aklımızla oynamasın! Bir dönüşümün yeni ve büyük halkası/aşaması sahnelenmekte. Bu düzlem kuşkusuz kaygan; düşen de olacak, hata yapan da. Ancak esasa bakmak, stratejik bakmak, duygusallıktan uzak; özellikle öfke ve buna bağlı hezeyan ve kırıp-dökmelerden sakınan bir kurmay yaklaşımı sergilemek ve geçmiş yaşanmışlıklardan da ders çıkarmak zorunludur!
(…………..)
Evet siyasal bir değerlendirmeden bağımsız hukuksal bir süreçten söz etmenin olanaksızlığı gerçek hukukçularca defalarca söylendi-yazıldı. Yine “gizli tanık” ve görevlendirilmiş aracılarla(!) yürütülen düzmece bir öznellik… Basın yayın kuruluşlarının büyük çoğunluğunu, sosyal medyayı ve devlet erkini kullanan siyasi bir saldırı bu! Hukuksal bir süreçten söz etmek insan aklıyla alay etmektir. Ergenekon-Balyoz örnekleri bu ülkede bu iktidar döneminde yaşandı! Bir avuntuya bel bağlamak, bir geçiştirmeye daha aldanmak, siyasi bir aymazlık değilse kumpasa ortak olmaktır; dolaylı ya da direk destektir!
Gözaltı/tutuklama ve kumpas davalarına genel CHP eleştirilerinden ve değerlendirmelerinden bağımsız bakmanın doğru/akılcı olacağını anımsatarak yazımı sürdürmek isterim. Kimi hata ve yanlışları, öngörü yoksunluğunu, taktik beceriksizliğini ve stratejik tutarsızlığı bir yana bırakarak somut duruma bakmak siyaseten doğru olacaktır. O da hukuksuzluğun/haksızlığın karşısında durmayı gerektirir. Cumhuriyetten, haktan-hukuktan-adaletten yana olmak karşı devrime direnen güçlerle bir olmayı gerektirir. Değişik siyasi izlenceleri olan partilerin, tek tek bireylerin, kitle örgütü-dernek ve sendikaların, anayasal düzen ve Cumhuriyetten, onun devrimlerinden yana olan ve Türkiyeci bütün güçlerin bu kumpasları alt etmek için birlikte olma zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk Nutuk’ta da belirtilmiş, Gençliğe Söylev’de de belirtilmiş, Bursa Nutku’nda da vurgulanmıştır!
Konuyu sadece CHP’nin ve İmamoğlu’nun konusu/sorunu görmek büyük siyasi sığlık ve körlüktür diye düşünüyorum. İmamoğlu’na yapılan haksızlığın/hukuksuzluğun, anayasal sisteme, Cumhuriyet ve Devrimlerine, toplumsal yapı ve dokumuza yapılan büyük saldırının önemli bir aşaması olarak bakmak gerekir. Bu nedenle konu CHP’yi, CHP’lileri de aşan bir sorumluluk duygu ve düşüncesiyle ele alınmalı. Bu saptamaya uygun önderlik geliştirmek CHP dışındaki parti ve çevrelerin de sorumluluk almasıyla olasıdır. Büyük kentlerde ve Anadolu’nun birçok il ve ilçesinde halk kenetlenme eğiliminde. Halkın yükselen tepkisini genel toplumsal muhalefet düzleminde ele almalı. Bu bağlamda CHP sözcüleri/yetkilileri yanında diğer siyasi kimliklere ve kitle örgütlerine de söz hakkı verilmeli, inisiyatif tanınmalı dahası sorumluluk ve yetki paylaşılmalı. Hukuksuzluğun, haksızlığın, adaletsizliğin sadece CHP ve belirli kimliklere değil halkın önemli gördüğü önderliklere ve siyasi kimliklere de yapıldığı görülmeli.
Ayrıca halkın alanlardaki gücü ve niteliği hiçbir partinin tekelinde olmadığı bilinmeli. Sisteme, dayatmalara/hukuksuz uygulamalara karşı olan bütün siyasi parti ve çevrelerin konunun müdahili olduğu da unutulmamalı. Üstenci ve “en iyi ben bilirim” yaklaşımı ve kibir, önderliklere yakışmaz. Öte yandan, “Biz bu sisteme karşıyız” diyerek CHP’nin ve halkın tepkisini küçümsemek, önderliğe katkı vermemek hiç doğru olmayacaktır.
Daha öncesi olan bu saldırıların CHP’nin kurumsal kimliğinde aslında Cumhuriyete ve Devrimlere, özellikle cumhuriyetin ilk yirmi yılına ve Atatürk’e yapılan bir stratejik saldırı ve yıkım harekâtı olduğu siyasi polemiklerin çok üstünde ve önemde bir siyasal gerçeklik olarak görülmeli ve buna uygun siyaset geliştirilmelidir.
Cumhuriyetin evrilmesine ve karşı devrimci sürece dur demek için… Haksızlığa-hukuksuzluğa-yasa ve anayasaya aykırılığa karşı çıkmak için… Yeniden Cumhuriyet Devrimi yoluna/rotasına girmek için… Bir siyasetin, bir önderliğin oluşması/oluşturulması başta CHP kurmaylarına olmak üzere bütün yurtsever parti ve çevrelere düşer.
-Yarınlar Güzel Olacak-