Fatih hoca ile iç sahadaki ilk maçta tribün atmosferinde yaşadığım hayal kırıklığı ile başlamak isterim. Stadyumda farklı yerlere kümelenmiş irili ufaklı 50-100 kişilik grupların "TFF istifa" ve futbolcusunu yuhalamak için toplu halde gırtlak patlattığı 3-5 dakika dışında, sahaya sıfır katkı verdiği maçı kazanamayarak yada kaybetmeyerek tamamladık.
Oyun başlangıcı ve15 dakikalık bölümde ümit veren bir futbol gördük mü? Bence hayır. Saha içi planını oturtup olumlu şeyleri görmeye başladığımızda, ilk devrenin üçte biri tamamlanmıştı. Sonraki dilimde yaklaşık 25-30 dakika, 26 haftadır yanından dahi geçemediğimiz, ileriki süreç için ümit veren şeyleri sahada gördük. Takım, arkadan 50 m. şişirmek yerine oyun kurarak başlamayı tercih etti. Zaman zaman rakibin ön alan baskısında bocalasak da, genel hatları ile hiçte fena değildi. Orta alanda parça parça iyi görünen pas trafiğinin devamında iki hücumcu kanat ve Mustafa ile topu ön alana taşıyarak rakip kalede etkili olduğumuzu söyleyebilirim. Penaltıdan yediğimiz gole hemen reaksiyon göstererek oyunun içinde kalmayı başardık.
İkinci devrede ise planlanan işlerin doğru yapılmadığı, bireysel performansların da geri gittiği bir oyuna, rakibin daha derli toplu duruşu da eklenince kontrolü Göztepe'ye bırakmak zorunda kaldık. Özellikle geçiş oyununa uygun futbolcu profilleri ile etkili olan rakibin tehlikeli atakları canımızı sıksa da, kaybetmeyi hak etmediğimiz bir takım performansı verdiğimizi düşünüyorum. Maçın ikinci devresinde rakip alanda çok fazla kalamamamızdaki ana sebebin, Enis'in beklenti altında kalan performansı ve Zubkov-Visca ikilisinin oyundan doğru zamanda alınmaması olarak görüyorum. Özellikle Zubkow'un bir sakatlık durumu olmadıysa daha uzun süre saha içinde kalması gerekiyordu. Keza Visca, performansı ile tamamdır diyemesem de, hücum opsiyonlarının içinde hep göründü.
Bu maç özelinde kenardan gelen Cham, Cihan performanslarını gördükten sonra, bu iki oyuncu mümkün olduğunca sahada kalmalıydılar.
Sonuç olarak, kazanmaya daha yakın olan Trabzonspor'un kaybetmemiş olması başarısızlık değildir. Bu yüzden "felaket tellallığına" gerek yok...
Müsabakaların kazanımları vardır, tespit edilen sorunları olduğu gibi. Parça parça izlediğimiz doğru oyunlar bu maçın kazanımıdır. Okay, Mustafa, Mendy ve Zubkow'un bireysel performansları kazanımdır.
Fatih Tekke'nin, bölüm bölüm oynatmayı başardığı sistemle alakalı oyunu kazanımdır.
Yenilen gole anında reaksiyon gösterebilmek kazanımdır.
Maç anında ve maç sonu söylemlerinde oyuncuya sahip çıkmak kazanımdır...
Tespit konusuna gelecek olursak;
Kendi sahasında performans veremeyen oyuncusunu yuhalayan tribünün, düşündüğümüz kadar itici güç olmadığı bir tespittir.
O tribünlerin taraftar kültürünün olmadığı da bir tespittir.
Bir çoğumuzun deplasman tribünündeki 200 kişiyi izleyip, ahh çektiği bir tespittir.
Fatih Hoca'nın oyun kurgusunu yerleştirmeye çalışırken, bir yandan da tribünlere sabır aşılaması gerektiği bir tespittir..
Son sözüm de Fatih kardeşime;
Hocam kazanmak güzel olurdu ama kaybetmemekle de kıymetli bir iş becerdiğini düşünenlerdenim.
Bu kadar olumsuzlukların içinde sakin kalmak, doğru bildiğinden devam etmek zorundasın. Fazla kulak kabartmak seni önceki hocaların torbasına sokar.
Malum geçim ve hayat şartları bu devirde zor.
Demem odur ki, emekli olanlar bile hala ikinci maaşın peşinde.. Benden söylemesi...
Kalın sağlıcakla...