Çok sık karşılaşılan bir tutum; “benden/bizden önce” diye başlayan kendini öne çıkarma çabası… “Başarıyı/doğruluğu” kendinde ve kendinden olan da gören… “En iyiyi” bilen tavrı; kibir ve ukalalık…  “Başkalarının” ya da “ötekilerinin” başarısız-beceriksiz-hatalı dahası “yanlış” olduklarına ilişkin öznel ve önyargılı tutum. Bu öznelliği “ihanet”-“vatan haini” vb. gibi çok daha ağır suçlamalarla bütünleyip siyasi kazanım elde etme çabası/hesabı! Aslında bir çeşit savunma mekanizması; eksiklerini ve yetersizliklerini bağıra-çağıra örtme, gizleme yüzsüzlüğü…
        Evet bir tutarsızlıktan daha fazlası, zirve yapan bir karalama ve lanet okumanın söylemini simgeleştiren bir söz, yol ayrımının siyasi manifestosunun/bildirgesinin başlığı gibi. “Yeni Türkiye” , bir “ısındırma/alıştırma/koşullandırma” spotu sanki; yıkılan bir Cumhuriyet ve yerine kurulan başka bir anlayış/yönetim çağrışımı; istedikleri, özledikleri…
       Aslında, “Eski Türkiye”“Yeni Türkiye” diye ayrımlaştırmak  ABD/NATO’nun, emperyalist Batı’nın 1950’lerden beri uğraştığı bir senaryo, bir amaç. 1946’dan sonra oluşan hükümetler ağırlıklı olarak kendilerinden öncesini yetersiz, başarısız, önemsiz göstermek kaygısıyla bir değersizleştirme kampanyası ve siyasetiyle halk dalkavukluğuna yönelmişlerdi. Örneğin 14 Mayıs 1950’yi milat/başlangıç gören bir anlayış ve onun bugünkü temsilcileri en çok “Yeni Türkiye” söylemiyle Cumhuriyet Türkiye’sini ve devrimleri hedef almakta, onun ilkeleri ve değerleriyle oynayıp-tersyüz etmekle, karalamakla kalmayıp siyasi stratejilerini de göstermiş oluyorlardı.
         Adını koymak gerekir nedir bu strateji? İç ve dış politik uygulamalar, günlük siyasi polemikler, kimi siyasilerin sözcülüğüne soyunan “medya şarlatanları”, resmi ya da gayri resmi sözcüler, nema/çıkar peşinde sıraya dizilenler, “ikbal” arayanlar ve bütün “sünepe” ve “yalakalar” sorunun yanıtını açıkça vermekte aslında, tutum-söylem ve davranışlarıyla.
        Kendinden öncekileri beğenmemek, eleştirmek, karalamak bir ölçüde anlaşılabilir, siyasi olarak da bağışlanabilir belki. Ancak ülke yönetimi ve Cumhuriyet söz konusu olunca, Cumhuriyet Devrimi ve ilkeleri söz konusu olunca durum değişir. Amacını aşan söz ve tanımlamalar, nitelendirmeler, tıpkı “Yeni Türkiye” söyleminde olduğu gibi niyetleri de açığa çıkarır!
         ABD’nin Irak işgali, talanı ve ülkenin bölünmesi, İsrail/ABD’nin Filistin/Gazze kıyımı ve yıkımı, Suriye’de Esat’ın devrilip gönderilmesi ve bir terör örgütünün yönetime gelmesinde ABD/İSRAİL’ in yanında öyle ya da böyle sessiz kalarak yer alan ya da dolaylı destek verenler, bölge ulusları/halklarınca çok haklı olarak sorumlu ve suçlu görülmektedirler! Özellikle ABD’nin Gazze’yi “onarması” pazarlığı ile “Yeni Ortadoğu/Batı Asya” paradigması Batı’nın yüz yıllık sevdası değil mi? Bu “sevda” Türkiye’ siz eksik olmayacak mıydı? Yine bu nedenle yüz yıldan çok çantada saklanan “SEVR” haritasını da gündeme getirmeyecekler miydi? Bu nasıl görülmez, düşünülmez/düşünülemez!
           Filistin-Gazze, Suriye sorunu aynı zamanda bir Türkiye sorunu! Gazze halkı yerinden-yurdundan edilirken, Suriye en az üçe bölünmüşken, Irak Kürdistanı kurulmuşken Türkiye bu uygulamanın/ “paradigmanın” dışında düşünülebilir mi? Amerika’nın İsrail’e yüklediği görev yanında ülkemizi yönetenlerden ya da yönetecek olanlardan elbette istekleri vardı, olacaktı, oldu da. Ülkemizin dışında görünen bu emperyal adımlar bize “dağdaki yılan” gibi görünmesin! Türkiye topraklarını da yönetimini de yeniden biçimlemeyi elbette düşünmüştür “üst akıl”. Bu “üst akıl”, ABD/NATO’dur! Sorun, hangi oluşumla/yönetimle/hükümetle ve nasıl yürütüleceğidir. Bu bağlamda Türkiye’nin iç sorunları, başta ekonomi olmak üzere kültürel ve sosyal konular ciddi boyutlara ulaşmış, yokluk-yoksulluk dayanılmaz bir durum almış, etnik-dinsel sorunlar ve ayrışma hızlanmış; bunların önünde olmak üzere Cumhuriyet Devrimi hırpalanmakla kalmamış yıkılma eşiğine getirilmiş, karşı devrim bütün unsurlarıyla bayrak açmış durumda iken Cumhuriyetçi/Halkçı/Laik/Toplumcu güçlerin hala dağınıklığı temel bir sorunsal olarak önümüzde duruyor!
        Saray yönetiminin ve bugünkü hükümetin “Eski Türkiye” nitelemesiyle asıl Cumhuriyetin ilk yirmi yılını, Atatürk’ü ve Devrimleri/Aydınlanmayı hedef aldığı bilinmeli. Türkiye’yi “Yeni Türkiye” diye biçimlemeye kalkarsanız son çözümlemede/tahlilde ABD/NATO’nun/Emperyalizmin yeni “SEVR” senaryosuyla buluşursunuz.  Ülkemizin dışında gelişen bölücü yıkım/talan, parçalayıcı ve ulusları/halkları ve daha küçük etnik ve dinsel yapıları birbirine kırdırma siyaseti uzun süreli bir emperyal yatırımdır. Bunun yakın gelecekte uğrayacağı adres Türkiye’dir! Rol/görev alma “iştahı” bölgede yeniden “eş başkanlık” edinirim düşüncesi, ülkemizin yıkım planına hizmet eder. Bölge ülkeleri ve halklarıyla dostluk yerine düşmanlığı artırır.
         “Eski Türkiye” diye hedef alınan Cumhuriyetin ilk yirmi yılının kırıntıları dahi aranıyor bugün.  İçte halkçı/kamucu, planlı bir karma ekonomi seferberliği. Bunu destekleyen milli bir eğitim-kültür-sağlık çabası vardı. Yine ulusun kaynaşıp bütünleşmesi için laik-demokratik-cumhuriyetçi-devrimci bir bilinç için aydınlanma süreciydi, o ilk yirmi yıl. O yıllarda komşularla karşılıklı çıkara ve iş birliğine dayalı politikalar, halkların/ulusların dostluğuna verilen değer öncelikliydi. Toprak bütünlüğüne kesin saygı esastı. Sadabat ve Balkan Paktı gibi bölgesel ittifaklar/bağlaşıklıklar vardı. -Ki bugün güncellenip geliştirilerek oluşturulması gereken bir öncelik ve zorunluluktur bana göre-. Bunun “Yeni Türkiye” kafası ile ya da ABD/NATO kafası ile oluşturulması olası değildir.
         Özellikle “kafası bulanık”, kısmen karışık kişi-çevre- ve partilerin önceliklerini belirlerken bu tarihsel sorumluluğa uygun adım atmaları çok belirleyici olacaktır. Siyasi partilerin dar çıkarlarından ve sayısal ittifakından bağımsız bir Cumhuriyetçi yaklaşımından, karşı devrimi ve emperyalizmi geri püskürtecek/yenecek çok daha büyük bir güçten söz etmeye çalışıyorum. Kuşkusuz bu saptamaya uygun siyaset/taktik ve strateji/izlence ve kadro oluşturmalı, sorunların çözümüne bu stratejik düzlem merkezinde ve kapsamında bakılmalı.
                                                                                        11 Şubat 2025
                                                                                Trabzon
                                                                      -Yarınlar Güzel Olacak-