Bilgisayar ve Bilgisunarın/İnternetin bu denli güçlü büyük bir ağ oluşturduğu dünyamızda, düşünsel üretim/yaratım köreldi, azaldı. Ekonomik, siyasi, kültürel ve bütünüyle sosyal konulara/sorunlara çözüm, bilgisunar ortamında aranır ve paylaşılır oldu. Biraz da insan beyninin üretkenliğinin dinlenceye çekilmesi -belki de tembelliğe yönlendirilmesi daha doğru bir söylem-, küresel dünya siyasetinin ve kültürel egemenliğinin bir görünümü/versiyonu… Bir kabulleniş, az-çok bir teslim alış ya da “teslim aldığını gösterme/kanıtlama” siyaseti belki… Psikolojik saldırı ve “başarı” söyleminin vazgeçilmez taktiği; her tür “muktedirlerin” denediği!
       Aslında bugünlerin kayıt altına alınmasına, yaşanmışlıklara, sorunlara ve çözüm önerilerine ilişkin samimi düşünsel arayışlara değinmek, birikimli geniş bir kesimi gerçek siyaset arenasına çekmek katkısı denebilir bu yazılarıma. Siyasilerin birbirlerinden öte bir sorun; onları aşan bir savaşım süreci… Toplumsal devinimdir aslında yaşanan, bitmeyen, bitmeyecek olan…Dönemsel/konjektürel bir görev, bir sorumluluk, bir “zorunluluk”, kuşak olarak bizi karşısında bulan; sırtımızı dönemeyeceğimiz… -Elbet benimkisi sayılırsa karınca örneği.-
     (………….)
       Köreltilen düşün dünyasında yeni büyük düşünür/filozof/felsefeci yoksunluğu birçok ülkenin, toplumun, insanlığın sorunu aslında. Kolay ulaşılabilir ve ucuz “bilgi”, kimi zaman kirli ama yaygınlıktan ötürü “doğru” kabul edilen, geniş kitleleri araştırma ve incelemelerden alıkoyup kolaycılığa/kabullenişe iten bir “rehavet”, uyuşma durumu.
        Akademi ve bilim dünyasının olanaklarının daraltılması, popüler kültür-sanatın önünün açılması, ödüllendirilmesi ve emeğin/üretim-yaratım gücünün itibarsızlaştırılması temel bir sorun olarak büyümekte. Toplumun bilimsel verilerle donatılıp aydınlatılması bir yana duygu/düşünce bağlamında ufkunun daraltılması, köreltilmesi “yetinme” ve “kabullenme” duygusunu öne çıkarırken, “teslim olmayı/almayı” kolaylaştırmakta! Bu aşamada “birey”, “yurttaş” olma çaba ve amacından uzaklaşan bir toplum, doğal olarak sorgulamayan/sorgulayamayan, karşı çıkmak için elinde veri olmayan/kalmayan topluluklar/yığınlar ve “ümmetin bir üyesi olmakla övünen kalabalık” olarak karşımıza çıkar; içinde çeşitli “güruhları” besleyip-barındıran-büyüten!
         Cumhuriyetin “ümmet” olmaktan çıkıp “yurttaş” ve “birey” olma/olabilme ülküsü, şimdi ne denli önemli belki daha iyi anlaşılır diye umuyorum. “Cumhuriyet yurttaşı” kavramı insanımızda aranması gereken birinci nitelik olmalıdır; bütün siyasi aidiyetlerin üstünde ve önünde! Yurttaşlık bilinci gelişmemiş, henüz “birey” kimliğine kavuşamamış insan, bir yanıyla “seçmen” /ayırt eden olamaz! “Doğru” ve “yanlış” çizgi mücadelesinin de içinde gerçek anlamıyla yer alamaz. Bu sözüm, sadece “seçmen yaşı” ile “oy kullanma hakkı” ile ve kazanılmış kimi biçimsel haklarla sınırlı ve ilgili sanılmasın lütfen. Ama çoğu zaman bunu da kapsayan bir toplumsal sorun ayrıca. Her tür oylamanın/seçimin bir nesnel ölçütü olması, bu ölçüt ya da ölçütlere göre ayrım yapılması en beklenen bir yöntem olması gerekirken ülkemiz bu sosyolojiden giderek uzaklaşmakta.
       Cumhuriyet Devrimi’nin ilk yirmi yılından sonra adım adım “yurttaşlık” bilinci ve sorumluluğu törpülendi, budandı. Henüz tüm cumhuriyet yurttaşlarınca içselleşemeyen “çağdaş insan” ve “birey” kimliği küçümsenerek önce “hemşericilik” ön plana çıkarıldı. Buna bağlı olarak cumhuriyet düşmanlarının yer altından yer üstüne çıkmayı beklediği/beklettiği “cemaat/tebaa/ümmet” üyesi vb. feodal kurumlar özellikle siyasiler tarafından desteklenerek “yasal” / “meşru” düzeye kavuşturuldular. Artık ülkemizde yaygın ve egemen siyaset, “yurttaş” / “ birey”/ “çağdaş insan”  yerine, donanımlı Cumhuriyet Devrimi ile aydınlanmış insan yerine adını andığımız feodal ve cumhuriyet karşıtı yapılanmalarla “iş yürütmeye” yöneldiler! Yine bu durum kültürel-sanatsal-yazınsal dünyamıza da yansıyarak giderek artan bir hızla bu günlere gelindi. Kabul edilmesi zor olsa da bugün nicelikli/sayısal bir toplumsal yapı/güç ve devlet yönetiminde de tartışmasız bir yönetsel güce ulaşan bir anlayıştan söz etmekteyiz! Bu “güç” “yasal” ve “hukuksal” düzenlemeleri hızla gerçekleştirirken iç dış politik tutumunu da buna uygun biçimlemekte. Özellikle uluslararası düzlemde emperyal uyum ve taşörenlik çabası hızla Batı’yı memnun ederken, doğal dostlarını ve komşularını da bir bir yitirmekte ülkemiz.
         Sorunsalın özüne bakıldığında “büyük iddia sahibi” iktidar bileşenleri ve geniş muhalif kesim -kimi sol ve sosyalist partileri dışarda tutuyorum- sabah akşam atışan, ülkemizin temel sorunlarından ve bunların çözümlerinden uzak bir sosyal medya/“şov” yarışıyla ve de “ana haber” saatlerinde yandaş kanallarında “gövde gösterisiyle” birbirlerini karalamakta, yokluk-yoksulluk ve sağlık sorunlarıyla boğuşan halkla alay edercesine/yüzsüzce siyaset yapmaktalar. Halkımızın %90’ını ilgilendiren sorunlardan uzak sürdürülen bir bilek güreşi, “ben haklıyım” “sen haksızsın”, anlamsız ve dayanaksız “ben doğruyum” kavgası/polemiği, bize, ülke yararına siyasi/politik mücadele diye yutturulmaya çalışılıyor.
          Sahi, “sistemin” bütünüyle beslediği bu siyasi yapıları, belediyelerde ve tüm kamu kurum ve kuruluşlarında sömürü sistemine karşı çıkmak ve yok etmek gibi bir amaçla bir arada gördünüz mü?
         Yoksa “politik mücadele” diye bize sunulan “sistemin” karşıtı olmak yerine, “sistemin” egemeni olma kavgası mı?
        Öyleyse birbirine temel siyasi konularda karşı olduğunu söyleyen ve çatıştığını sandığımız “büyük” siyasi partiler kamu kurum ve kuruluşlarında ve özellikle belediyelerde neden temel görevlerini bağlı şirketler oluşturarak yetkilerini onlara devrederler?
       Yoksa “sistemin” sömürü ve “rant” yanı çok mu ballı, terk edilemiyor?
       Sözün özü, sömürü ve rant düzenini ve onların yerli/yabancı temsilcilerini/kurumlarını karşısına alamayanlar, halkçı/kamucu/cumhuriyetçi/devrimci vb. savlarında başarılı olamazlar; iktidarı yıkmak ile sistemi yıkmak/korumak arasında bocalar dururlar!
                                                                                                         Yarınlar Güzel Olacak