Kitaplarından, şiirlerinden, Rasim Şimşek’le yaptığı ortak çalışmalarından, edebiyat dergilerine yazdıklarından söz etmeyeceğim. İlgi duyanlar kitaplarını, dergileri okur, öğrenir, düşünür, Raif’i tanımaya çalışır, bir kanıya ulaşır. Bilginin, düşüncenin, duyarlığın enginliğini görür; nasıl bir yürekle karşı karşıya olduğunun ayırdına varır.
Ben Raif’ten söz edeceğim: Dost, arkadaş, kardeş, içtenlikli, açık yürekli, sevgi dolu, paylaşımcı, düşüncenin evrenseline ulaşmış bir insandan; dünyasını insanla doldurmuş, insani erdemleri düşüncesinin merkezi yapmış, ilişkilerini bu değerler üzerine kurmuş, sevgiyi, acıyı, dostluğu paylaşmış bir insandan söz edeceğim…
İki yıllık bir “sıra arkadaşlığı” ile başladı dostluğumuz. Üstelik ilk aylar, zorunlu durumların dışında hiç konuşmadığımız ve sonra da ilişkimizi hiç koparmadığımız bir dostluktu, bir arkadaşlıktı yaşadığımız: Ne Kars’ta, ne Tırabzon’da, ne de son görev yaptığı ve yerleştiği İzmir’de. Kitapta, okumada, öğrenmede, araştırmada kesişen bir dostluk… Dostoyevski’yi, Sartır’ı, Simon Dö Bövvuğar’ı, Kafka’yı, Malro’yu, Attila İlhan’ı, Sisler Bulvarı ve Ben Sana Mecburum’u, Dıranas’ı, Sernad’ı, “Ve güldün / Rengarenk yağmurlar yağdı” diyen Sezai Karakoç’u, Necip Fazıl’ı, Kaldırımlar’ı, “İnsan nasıl ölebilir / Yaşamak bu kadar güzelken” diyen Dağlarca’yı, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / ve bir orman gibi kardeşçesine, / bu hasret bizim…” diyen yasaklı Nazım’ı, Kurtuluş Savaşı Destanı’nı, Peyami Safa’yı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı, Yaşar Kemal, Orhan Kemal, Kemal Tahir ve diğerlerini… Olanakları zorlayarak İngiliz, Fıransız, Alman, İtalyan ve dünya kılasiklerini… Milli Eğitim Bakanlığı Yayınlarından okuyorduk, ucuzdular ve bilginin açlığını çekiyorduk. Hepimiz yoksul ailelerin çocuklarıydık, ama buluyor, buluşturuyor, alıyorduk. Zaman zaman harçlıklarımızı, zaman zaman kitaplarımızı, dergilerimizi paylaşıyorduk. Okurduk. Doymak bilmez bir iştahımız vardı kitaba, öğrenmeye. Asıl zenginlik bilgiydi, biliyorduk ve buna inanıyorduk. “İnsanlaşmak” için boğuşuyorduk ve bıkmadan, usanmadan okuyorduk…
Sokaklarını arşınlardık Tırabzon’un. Ve biz, “Tırabzon’un çocuklarıydık. Yaşadığımız, soluklandığımız, var olduğumuz kent. Uzunsokak’ı ile, Meydan Park’ı, Kale Park’ı, Ada Park’ı ile; sinema salonlarıyla… / Ganita, Kale Park’ın altı, bir başka güzel olurdu günbatımlarında. Hele okul çıkışı, hafta sonlarında, yorgun ve yağmurlu akşamların yalnızlığında masayı çektiğimiz mağarasında saklardı bizi. Gecenin ışıklarında kırmızı şarap şişedekinden daha güzeldi kadehlerimizde. Alçak sesle söylenen şarkılar dalgaların kayalara çarpan sesinde kaybolur giderdi. Kimi zaman limanın ucundaki fenerin altı ev sahipliği yapardı bize. Ali çok erken ayrıldı aramızdan, arkasından Yaşar… Gülten Akın sanki bizim için yazmıştı: “Ay bacadan söktü nazlım, uyanmaz mısın?” Gidenler, sonsuzca yok oluyorlardı, anılarında kalıyorlardı, bir dostu kaybetmenin acısıyla yüreğimiz yansa da. Düşen bir yaprak, ezilip toprağa karışan bir “böcek” değil miydik?
Gece Meydan parkta duruyordu. Hürriyet’ten çıktığımızda açık havanın güzelliğini soluyorduk. Tırafik azalıyor, egzoz kokusu duyulmuyordu. Sohbeti, tartışmayı sürdürüyorduk. Gören polisler, “akıllı laflar ediyorlar, üstelik dövüşmüyorlar, bunlar sarhoş değiller” diye söylenip, “iyi geceler” dilekleriyle uzaklaşıyorlardı. Ali, “yapmayın uşaklar” diye durmadan uyarıyordu. / Tırabzon ayazları üşütmezdi sevenlerini, sağanakları ıslatmazdı. El-ayak çekilir, yalnızlığına gömülen sokaklar bize kalırdı, sinemalar, Konak. Öğrenci harçlıklarımızla abonesi gibiydik. Kaynaşır, bütünleşirdik, sonra Tırabzon olurduk: Tırabzon bizim evimizdi.
Siyasi eğilimleri-ideolojileri-sağı-solu-geleneği-göreneği ve dini… Atatürk’ü, “en büyük eserim” dediği Cumhuriyet’i, çağdaşlığı, aklı ve bilimi öğrenip sanatla, edebiyatla, felsefeyle harmanlamaya çalışıyorduk. Öğretmenlerimiz her türlü desteği veriyor, sorularımızı yanıtsız bırakmıyorlardı. Bu bilge insanlar hayata karşı güven veriyor, öğrenmeyi öğretmeye çalışıyorlardı. Rasim Şimşek çok farklıydı aralarında. Daha yakın, daha içten; daha dost; bilginin, düşüncenin çıplaklığıyla Türkçeyi anlatıyor, sevdiriyor, öğrencilerine kazandırıyordu.
Raif’le, Ömer’le, Öner’le, Yaşar’la, Ali’yle, Namsel’le… vardı Tırabzon, Uzunsokak; onlar yoksa Tırabzon yoktu. Salt düşler ve anılar kalıyordu geriye; Uzunsokak’ta kim bilir kaçıncı kez aynı ayak izini çiğniyorduk…
Rasim Şimşek’in katkılarıyla, Ahmet Selim Teymur’un şefliğinde, Temel Şükrü Doğru ve arkadaşlarının orkestrasıyla, müzik korosu çalışmalarımız başka bir dünyayı açmıştı önümüze. Yaşantımız başka bir boyuta taşınmış ve zenginleşmişti. Pek çoğumuz ilk kez “bir müzik disiplini içinde” yer alıyorduk. Sokakta, parkta, deniz kıyısında, Hürriyet’te, bir, iki kişi bile olsak anında müzik koromuz oluşurdu: “Olmaz ilaç sine-i sad pareme / çare bulunmaz bilirim yareme”, “Hançer-i aşkınla ey yar sinem üzre vurma hiç / Öyle bir derde giriftarım ki halim sorma hiç.” “Yemin ettim bir kere dönmem geri bunu bil / hatırandan ismimi hayalinden beni sil.” “Söğüt’ün erenleri / Koyverin gidenleri / Ah ne güzel baş balayor / Söğüt’ün güzelleri.” Birlikte tadardık şarkıları-türküleri, birlikte yaşardık dolaştığımız kaldırımları…
Bakıyorum, aradan elli beş yıl geçmiş; unutulmaz bir dostlukla, arkadaşlıkla, kardeşlikle. Uzun aralıklar girse de araya telefonla konuştuğumuz. Seyrek de olsa bir cenaze ve hastalık ziyaretinde, ya da Raif’in yolu Tırabzon’dan geçerken buluştuğumuz. / Şu günlerde Raif’i okuyorum. Salgından ötürü ancak kitapları elime geçebildi. Salgın yüzünden postaneye gidip eşe-dosta-kitapseverlere, kitap gönderemiyorduk.
Raif, şiiri yaşadı, şiir yazdı; şiiri yazdı, dünyası şiir olanları anlattı. Tüm kitapları şiir ve şairlere dair. Sevginin Aktığı Yer, Asyalı Ayyaş, (Acının Aktığı Yer-Toplu Şiirler), Nuran Hariri, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Zerger Mahir Baranseli ve Şiirleri, Şiirin Sorunsal Boyutları, Şairler ve Şiirler Arasında, Rasim Şimşek, Düşünen Sanatçı bugüne dek çıkan eserleridir. Bu arada Rasim Şimşek’le Edebiyat 1, Edebiyat 2, Edebiyat 3 kitapları yanında Sözlü ve Yazılı Anlatım da ortak imzalı kitaplarıdır. Ayrıca Raif’in Türkçe Diksiyon adlı bir kitabı da İnkılap Kitapevince yayınlanmıştır. Pek çok edebiyat sanat dergisinde şiirleri, araştırmaları yayımlanmıştır.
Bundan büyük güzellik mi olur? / Sağlıklar diliyorum. / Mutluluğu, mutlu olmayı sen bilirsin.
Sevgiler, selamlar değerli dostum…