Resmi verilere göre, geçtiğimiz günlerde yapılan Yükseköğretime Geçiş Sınavına yaklaşık 1.850.000 öğrenci girmiştir. Dünya ölçeğinde bakıldığında ülkemizde üniversitede okumak için oldukça yüksek bir kitlesel talebin olduğu anlaşılmaktadır.
Yükseköğrenime olan talebin nedenleri ve bu talebe karşılık verme konusunda tam bir yanılsama içerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Ülkemizde; farkında olmasalar dahi bilinçaltı refleksler ile gençlerimizin yükseköğrenime yönelmelerinin arka planında yatan ana unsurlar; diploma (kariyer), iş güvencesi ve entelektüel birikime sahip olma beklentisidir.
Yükseköğrenim diplomasına sahip olmanın iyi bir gelecek için önemli bir referans olduğu kesindir. Ancak günümüzde artık sadece diploma sahibi olmanın fazla bir anlamı yoktur. Zira diplomayı hangi üniversiteden aldığınız öne çıkmaktadır.
Kurumsal gelişmesini tamamlamış, kimlik sahibi üniversiteler dışındaki taşra üniversiteleri ve vakıf üniversitelerinden alınmış diplomaların pek etkileyici yanı maalesef yoktur. Bu durum günümüzde kısmen de olsa anlaşılırı hale gelmiştir. Pek çok çevre (merkez dışı)  üniversitesinde belirli bölümlerin kontenjanları artık önemli ölçüde boş kalmaktadır. 
Üniversite öğreniminin iş güvencesi sağlama hayali de artık boştur. Zira artık herkesçe de iyi bilinmektedir ki; üniversitelerdeki öğretimin kalitesi çok düşmüştür. Bunun anlamı, üniversitede öğrenim görenlerin gerekli olan donanım ve yeteneği kazanmadan mezun olmalarıdır.
Yükseköğretimde esas olan laboratuar ve pratik uygulamalar (staj gibi) sadece formaliteye dönmüş durumdadır. Kamu üniversitelerinde laboratuar ve diğer uygulamalarda gereken sarf malzeme alımları artık yoktur. Yükseköğrenim büyük ölçüde derslikte tahta doldurmakla tamamlanmaktadır.
Öğrencilerin kavrama ve uygulama becerilerini geliştirecek olan çağdaş donanımlar, birkaç sıra dışı üniversitemiz dışında yoktur. Üniversitelerin bu durumunu iş dünyası da çok iyi bilmekte ve buna göre eleman istihdamına yönelmektedir. Üniversitelerin iş güvencesi sağlama yüzdesi artık çok düşüktür.
Entelektüel birikim elde edebilmek ise çok yönlü bir konu olup, iyi bir sosyal çevreden sağlam bir eğitim alarak üniversiteye gelmiş olmak entelektüel birikim için asgari koşuldur. Zira temel eğitim sisteminden yeterli kültürel birikime sahip olmadan mezun olan, bunun yanı sıra toplum içerisinde yeterli olgunluğa erişmeden üniversiteye gelen öğrenciler için üniversite hayatında da dramatik bir süreç yaşanmaktadır. Bu nedenle bazı merkez üniversitelerimizin dışında kalan çoğu üniversitemizde, öğrencilerin entelektüel birikim elde etme olanağı maalesef yoktur. 
Bütün bu olumsuzlukların ülkemizde yükseköğrenim beklentisi içerisinde olan kesimler tarafından çok iyi bilinmediği ve dolayısıyla toplumda bu konuda bir yanılsamanın hâkim olduğu açıktır. Ümidim yükseköğrenime yapılmakta olan yatırımların israfa dönüşmeden yeni bir strateji ile doğru bir yöne çekilmesi ve bu yanılsamanın iyi bir yükseköğrenim politikası ile giderilmesidir.