Nice insan kalabalığın arasında yal - nızlığı yaşar orada. Onlardan biri de şair Kemal Özer'dir:
Görünmez olduktan sonra bulutlar arasında uçağın her şeyi yitirdim de sanki elimde bir kalem kaldı yalnız o ilk insanlar gibiyim gerçekleşsin diye gördüğü düşler mağara duvarlarına çizen... Liman, rıhtım, iskele, istasyon, gar, durak çok vardır şiirde. Ama havaalanı?
Martılar arasında yol alan bir vapurun ya da kara duman - lar içindeki bir trenin "şairane"liği - ne sözümüz yok. Fakat, havaalanla - rı da en az dalgalı kıyılar ve ağaçlar arasında uzanan raylar kadar imge yüklüdür. Hava taşımacılığının yay - gın olmayışı, uçak yolculuğunun ve havaalanlarındaki insan manzaralarının şiirdeki eksikliğini açıklayabi lir.
Bu konuda, başarılı örneklerden biri olan şair Roni Margulies'in "Ağıt" adlı şiiri sanırım, siz de be - nim gibi "sarsılarak" okuyacaksınız: İşte yine İstanbul alçalıyor uçak Florya üzerine, sağ taraf açık seçik Yeşilköy. Kapasam gözlerimi; Adil abinin bisikletçi dükkanı, Röne Park'ın ağaçlarında kalp - lerle oklar Reks sinemasının kocaman ekranı, Ekonomidis'lerin bahçesinde mangallar. İnişten hemen önce, uzansam dokunacam, tam uçağın altında, iki çocuk duruyor caddenin ortasında, atılıvermiş çimlere bisikletler biliyorum birazdan Yandım çavuş'ta, macera bu ya, ayran içmeye gide - cekler. Sarsılarak değiyor tekerlekler yere; yeniden yaşamaya değil bu sefer gömmeye geldim çocukluğumu babamla beraber. Düşen uçağından sırtıyla kokpit camını kırarak kurtulan Necdet Kaptan, kim bilir, daha nice şiiri, nice öyküyü sırtına alarak taşıdı, dünyanın bir ucundan, öbür ucu - na?.. Bir de madalyonun öteki yüzü var elbette: Necdet Diyarbakırlıoğ - lu, kim bilir 40 yılı aşan uçuş haya - tında kokpitte ne sorunlarla karşı - laştı ve tümünün de üstesinden, yol - cuların ruhu bile duymadan bilgeli - ğiyle ve soğukkanlılığıyla gelmeyi başardı?.. Ve de sabırla!