Ülkemizdeki yargı sistemi içerisinde bilirkişilik kavramının önemli bir yeri vardır. Taraflar arasında ortaya çıkan anlaşmazlıkların çözümünde hemen her dava sürecinde bilirkişinin görüşü ve konu hakkında detaylı bir rapor hazırlanması istenir. Mahkeme Hâkimliği bilirkişinin ulaştığı görüş ve kanaat üzerinde bir değerlendirme yaparak dava hakkında kesin kararını verir.
Benim de uzmanlık alanıma giren konularda, ülkemizin pek çok mahkemesinde görülmüş olan ya da halen görülmekte olan davalarda uzun yıllardır bilirkişilik yapmış bir akademisyen olarak, konu üzerinde toplumun bilgisine sunulacak bazı değerlendirmeler yapmanın yararlı olacağını düşünüyorum.
Öncelikle ifade etmem gereken nokta; herhangi bir dava dosyasında bilirkişilik yapmanın çok ciddi ve sorumluluk isteyen bir iş olduğudur. Taraflara sadece dava dosyası kadar yakın olmak, davayı çok iyi analiz edecek şekilde dosyayı detaylı olarak incelemek ve en önemlisi çok iyi bir yazım dili kullanmayı bilmek rapor hazırlığı açısından son derecede önemlidir.
Bilirkişi; dava konusu olay ile ilgili olarak adaletin kendisine teslim edilmiş olduğunu, bunun bir vicdan ve namus gibi önemli ulvi bir görev olduğunu asla hatırdan çıkarmamalıdır. İşin bu yönü en temel özelliktir. Bunun yanı sıra dava dosyasını çok iyi analiz edebilecek, dosyada yer alan bütün belge ve dokümanları inceleyerek, konuya tam anlamı ile hâkim olabilecek bir altyapıya sahip olmak gerekmektedir. Bu özelliği kazanmak yıllarca süren bir deneyim anlamına gelmektedir. Nihayet rapor hazırlama aşamasında bilimsel bir makale formatına yakın bir kapsamda ve iyi bir Türkçe ile hazırlanmış rapor, tarafların tatmin olması açısından son derecede önemlidir.
Maalesef dava dosyalarında kendi meslektaşlarım tarafından çok kötü bir kurgu ile hazırlanmış, mantıksız cümlelerden kurulu özensiz bilirkişi raporlarına sıklıkla rastlamaktayım. Mesleki bilginin yanı sıra iyi bir kültür birikimi de gerektiren raporların yetersiz olduğu davalarda maalesef Mahkeme Hâkimlikleri de ek rapor isteme yoluna gitmekte ve dava süreci de buna bağlı olarak uzamaktadır.
Bilirkişilik kurumu konusundaki bir diğer eksiklik de yargı tarafında ortaya çıkmaktadır. Bu konuda önemli bir yasal düzenlemeye gereksinim olduğu düşüncesindeyim. Zira vatandaşın hakkını aramak üzere başvurduğu Mahkeme’de olay, bir ön analizden geçmeden hemen yargılama sürecine geçilmektedir. Oysaki konunun teknik bir ön incelemeden geçirilerek, davacı tarafın taleplerinin yerinde olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılmasına ihtiyaç vardır. Böylece gereksiz yere mahkemelerdeki iş yükü artışının önene geçilebilir. Burada yapılması gereken; adli sistem içerisinde bir “bilim ve teknik yardım” biriminin ihdas edilmesidir. Bu birim; Mahkeme Hâkimliğine bağlı olan ve en az biri teknik eleman olan yardımcılardan oluşmalıdır.
Bilirkişilik hayatım boyunca dava açmasına gerek olmadığı halde bilgi eksikliği nedeniyle yargıya başvuran ve daha işin başında boş yere masrafa girmiş olan pek çok davacıya üzülerek tanık olmuşumdur. Ancak Mahkeme Hâkimliklerinin bu konuda bana her zaman tavsiyesi, hiç görüş belirtmeden davacının girişimini sadece hukuken izlemekle yetinmek şeklinde olmuştur. Zira bu aşamada belirtilecek olan görüşlerin davacı tarafından yanlış anlamalara neden olması olasılığı da vardır. 
Ülkemizdeki yargı sistemi üzerine herkesin söyleyeceği yığınla söz olduğunu ve bu konunun çok boyutlu olduğunu bilen birisi olarak sadece şu kadarını itiraf etmeliyim: Trabzon Asliye Hukuk Mahkemeleri, hâkimlerinden mübaşirlerine kadar her kademede çok iyi çalışıyor ve iyi iş çıkarıyorlar. Kendilerinin hakkını teslim etmeyi vicdani bir görev addediyorum. Onlara kesinlikle güvenin.