Hiç düşündünüz mü, bu gençlik neden “bizim istediğimiz, düşündüğümüz, dua ettiğimiz gibi olmuyor? Neden istemediğimiz, nefret ettiğimiz, düşman kesildiğimiz işleri yapıyor”?

“Doğru, dürüst, namuslu ve ahlaklı olmalarını istiyoruz. İyi birer Müslüman gibi yetişmelerini, kötülükten, içkiden, maddeden, fuhuştan, hırsızlıktan korunmalarını, sevgi, saygı dolu olmalarını, vatana, millete değer vermelerini, hak, hukuk, adalet için uğraş vermelerini arzu ediyoruz. Olmuyor.

Okullar açıyoruz, eğitici uzmanlar ve doktorlar yetiştiriyoruz. Kuran kursları, imam hatipler, İslami Bilimler ve İlahiyat Fakülteleri… Dinlerini bilsinler, neye inanıp inanmadıklarını öğrensinler istiyoruz. Özel hastaneler ve Şehir Hastaneleri kuruyoruz, sağlıklı olsunlar diyoruz.

Yine de çocuklar istediğimiz gibi olmuyor, yetişmiyor.”

“Nerede bir olumsuzluk varsa, nerede düşman olduğumuz bir bataklık, orada bitiyorlar.”

Gençlere hiç sordunuz mu, “siz, ne istiyorsunuz, niye böylesiniz ve neden bizim istediklerimizi yapmıyor, neden yetiştirmek istediğimiz gibi olamıyorsunuz?”

Çocuklar, gençlik kaç yönden, önyargısız bir biçimde ele alınarak incelenmiş, araştırılmış, akla uygun, bilimsel doğrularla ifade edilebilmişlerdir? Hangi sorunları saptanıp çözülebilmiştir? Yöresel, bölgesel, ulusal ve evrensel hangi sorunlarla karşı karşıyadırlar? Pisikolojik sıkıntıları var mı? Ekonomik ve kültürel, hangi sosyal pıroblemleri yaşamaktadırlar, biliyor musunuz? En azından “size verdiğimiz harçlıklarla idare edebiliyor musunuz; iş, sorumluluk vermediğimizde, deneyim aradığımızda ne düşünüyorsunuz” u hiç sordunuz mu?  

Ellerinde telefon, dizlerinin üstünde bilgisayar. Kafalarındaki her sorunun yanıtını bu araçlardan alabiliyorlar. Neyin doğru, neyin gerçek olduğunu, neyin yalan, neyin sahte olduğunu biliyorlar. Artık hangi yalanlarla, hangi masallarla, hangi mucizelerle kandırıp avutabilirsiniz onları? Dünyanın bütün akıllı insanları, sanatçıları, düşünürleri, bilim insanları, teknoloji ve sanayideki gelişmeler, toplumsal ve kültürel değişimler bir tuşa basmak kadar kendilerine yakın. Her telefon ermiş(!), her bilgisayar velidir(!). Üstelik yalansız, aldatmasız, kandırmasız ve hurafesiz. Sizlerin “kötü rol modelinize” ihtiyaçları yok!

Yıllar önce, özellikle din eğitimi alan gençler üzerinde yapılan bir araştırmada “büyük bir çoğunluğun deist” olduğu gerçeği çıktı ortaya. Oysa Yaşar Nuri Öztürk, “DEİZM” kitabını yazdığında ağza alınmayacak küfürlerle, hakaretlerle değerli düşünce insanını linç etmeye kalkmışlardı. O, bir gerçeği görmüş ve insanların yönelişlerini, yaşayışlarını, kanılarını, ulaştıkları sonuçları, nedenleriyle yazmıştı.  

Gençlikte, “bizi dinden soğuttular” kanısıyla deizme kayışın, araştırmayla bir saptaması yapıldı. Tıpkı Yaşar Nuri’de olduğu gibi, “nedenler, niçinler, nasıllar üzerinde durulmadan” tekbir sesleriyle çamur atmaya, karalamaya, küçük düşürmeye ve itibarsızlaştırmaya ve “dinsiz” demeye başladılar. Din eğitimi alan kesime “deizme” kayışın nedenleri sorulmadan, incelenmeden, araştırılmadan hemen kılıçlar kınından çekilerek saldırıya geçildi.

Sebepleri ortadan kaldırılmayan olaylar, kısırdöngülerin içinde durmaksızın yaşanırlar. Örneğin, terörün nedeni, ekonomik ve açlıktır. Refahı sağladıktan sonra sorun kalmaz. Silaha sarılan gençlerin “pırangalarından başka kaybedecek bir şeyleri yok.” Hele o “bir şeyleri” siz verin onlara, insanca, namuslu, doğru, dürüst yaşama olanakları, iş, aş, ekmek, çağdaş araç-gereçleri sağlayın bakalım terörden eser kalır mı?

Neden “deizm”, kaç araştırma yapıldı üzerine? Sorunlar ortaya konuldu mu? Hele Diyanet, on bakanlıktan çok olan bütçesiyle, İlahiyat ve İslami Bilimler Fakülteleri neden araştırıp konu üzerinde durmuyor, sonuçlarını ulusa açıklamıyor? Tarikatların, cemaatlerin, dincilerin, Şeyhlerin, Şıhların dinden çok yeşil dolarlarla ilgili çıkarları için insan kurşunlatıp öldürdüklerini söylemekten neden kaçınıyorlar?

Gençler “deizmle” kalsalar iyi. Bir kısmı hapçılar, baliciler, maddeciler, şarapçılar, fuhuşa yönelenler, hırsızlar, katiller ve bir yığın suçun içinde buluyorlar kendilerini… Ailesini, eşini, çocuklarını, anasını babasını terk edenler… Bu insanların bu duruma düşüşleri neden araştırılmıyor ve salt suçlama, hakaret, yargılama ve cezaevine konulma ile yetiniliyor?

Gençleri umutsuzluğa düşüren, geleceğini karartan, evlenip aile kurmalarına dahi izin vermeyen iktidarın yanlış ekonomi politikalarıdır. Çevresini sarıp sarmalayan ve “hiçbir değer üretmeyen”, yaşayış ve yetkileriyle gelenek-görenek ve insani erdemlerle ahlaki kuralları çürüten ülke yönetimi sanayi-bilgi ve dijital çağda gençleri boşlukta bırakıyor, ümit var kılmıyor. “Beğenmiyor” diye, iş dahi vermiyor.

“Ayıp, günah, yasak” gibi kavramlar, her gün yaşanan en ayıplı, en günahlı, en yasaklı hayatların kazançlı çıktığı bir ortamda, hele yalanla, vurgunla soygunla, yolsuzlukla taçlandığında, yasalarla korunduğunda gençlikte hiçbir anlam ifade etmiyor. Ahlaksızlar, namussuzlar, yolsuzluğun dik alasını yapanlar el üstü tutulurken hangi ahlaki değer, hangi mucize, masal olmaktan öteye gidecek ve yaşamsal bir anlam kazanacaktır?

Bu çürümüşlüğün nedenleri, en küçük ayrıntının üstünden geçilmeden araştırılmalı ve gençlik kurtarılmalıdır. “Gelecek gençlerindir” sözünün içi doldurulmalıdır, yoksa şaplon olarak kalır.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…