Gazze’de, Filistin’de bugün can pazarı yaşanmakta. Çoluk-çocuk demeden, hasta-yaşlı demeden, asker-sivil ayırmadan topyekûn bir toplum yok edilmekte. Dünyanın gözü önünde, tıpkı Körfez Savaşı’nda olduğu gibi... Tıpkı Irak’a bomba yağdırırken ABD ve yandaşları… Tıpkı televizyon ekranlarından canlı yayınlanan bir futbol maçı izler gibi, ah-vah içinde…

         On aya yaklaşan bir kıyım. Bilinen 40 bini aşkın ölüm… Kayıp ya da enkaz altında binler… Göçlerle birlikte milyonlarla ifade edilen, yerinden-yurdundan sürülen, sakat ve aç bırakılan bir toplum; Gazze nüfusunun dörtte üçü…

        İç ve dış siyasetin daha iç-içe geçtiği/olduğu bir dönemden geçiyoruz. Politikanın ülkemiz ve halkımız çıkarlarına uygun, bütünlüğünü bozmadan, sağlıklı yapılabilmesi için çok daha özen ve duyarlılık zorunlu. Sadece iç konular ve sorunlar ele alınırsa değişen ve hızla dönüşen dünya dengeleri ve güçlerine uzaklık giderek artar. Konumlanma ve buna uygun konuşlanma da gecikilir. Hatalı ve yanlış saptamalar başlar, toplumsal sorunlar da çözülemez, ülkeler arası ilişkiler de sağlıksız yürür. Gecikmenin bedeli de çok daha ağır olur.

         Siyasi dilde -literatür- “baş çelişme”, “temel çelişme” diye kavramlar/saptamalar var. Bunlar toplumsal yapının sağlıklı gelişimi, iç ve dış ilişkilerin doğru yürütülebilmesi içi zorunlu ve bilimsel saptamalardır. Üretici güçlerin gelişimi, toplumsal kalkınmanın/aydınlanmanın sağlanması, eşitlik ve adalet kavramlarının içselleşip kurumsallaşması, bağımsız ve demokratik yapılanmanın başarılması, yurtta ve dünyada barışa katkı, bütünüyle mazlum ulus ve halklara örnek olabilmek için “çelişmenin” ve önceliklerin tanımlanması/sıralanması, hava/oksijen-su kadar olmazsa olmazdır. Bu yapılmadan siyaset belirlemek yalpalamayı/savrulmayı kaçınılmaz kılar!

         Hükümetin/Cumhurbaşkanlığının, katledilen Filistinlilerin sadece dinsel kimliğini öne çıkararak iç siyaset malzemesi olarak konuyu sömürmesi ve bu nedenle İsrail, ABD ve Batı’ya efelenmesi yeterli bir tepki ve doğru bir siyaset değil. Dış politik tutarsızlığı/yetersizliği eleştiren değişik kesimlerin de çok doğru bir tanı ile topluma/siyaset dünyasına önderlik edemeyişleri de çok açık. Son günlerde Hükümet ve Saray söylemlerine karşı çıkmak ölçütüyle ülke çıkarına uygun siyaset üretemeyen, kolaycılığa kaçan kimi CHP yöneticisi ve bunları destekleyen aydın”, “entelektüel” görünümlü “Batıcı” kalemler ve sözcüler yanlışa bal damlatma yarışındalar.

         Dış politik saptamaları tam da Bürüksel ve Vaşhigton’un çıkarına uygun yapan CHP gölge bakanı ve dış politika kurmayları “Mavi Vatan”’ı anlamaktan uzak bir tutum ve öngörüsüzlükle kurucusunun kemiklerini yeni sızlatmıştı! Tam da durum bu iken tartışmanın düzlemini başka yana çekmek saldırgan İsrail ve arkasındaki açık güç ABD’yi görmemek/sorgulamamak/sorgulayamamak tuzağına düşülmekte.

        Başta CHP olmak üzere kimi sol ve sosyalist çevreler, hükümete karşı politika üretmeye kalkan parti ve düşünürler ikincil -tali- konuları öne çıkarmakta. Bunların en önemlisi Filistin’de kan gölünde can pazarı yaşanırken “Hamas” üzerinden siyaset yürütmek, yorum merkezine Hamas’ı yerleştirmek, bu örgütün kimliğini sorgulamak; “temel çelişmeyi” gölgelemek, görememek/görmemek!

        Kuşkusuz Hamas, Filistin kurtuluş savaşımında başta FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü) ile çatışarak Filistin devleti oluşturma sürecini baltalamıştır. Sol ve sosyalist yapılanmalar ve bileşenleriyle çatışmakla kalmamış Gazze’de yönetimi ele geçirmiştir. Dahası FKÖ’ye karşı ilk zamanlar İsrail ve ABD tarafından kuruluşuna ve gelişimine katkı verilmiştir! Çünkü bağımsız Filistin Devletinin kurulmasını engellemek o dönemde ve hala İsrail ve ABD için çok önemli. Ayrıca İsrail’in kuzeye doğru genişletilmesi olası bir kukla Kürdistan ile komşu olması Emperyalizmin yüz yıllık düşü değil mi?

         Aylardır süren çatışmaların ve savaşın asıl sorumlusu olarak Hamas’ı görmek ve 7 Ekim 2023’ü başlangıç/milat kabul etmek büyük bir yanılgı ve tarihsel hata değil mi?. Her fırsatta Filistin topraklarında yeni yerleşim yeri açan İsrail ve destekçisi ABD’nin suçlarını hafifletmekten başka hiçbir işe yaramayan büyük bir tutarsızlıktır bu. Son çözümlemede/tahlilde İsrail, ABD ve Batı’ya karşı (emperyal dünyaya) birleşmesi gereken güçleri ikilemde bırakan bu tutum Filistin halkı yerine Emperyalizmin yanında isteyerek ya da istemeyerek yer almaya götürür.

         Böylesi durumlarda “yansızlık/tarafsızlık söylemi haksıza ve haksızlığa ödün ve güç vermek olarak anlaşılır/sonuçlanır. Ukrayna ve Rusya savaşı da son cümleye ilişkin çarpıcı bir örnek sayılmalı. Ukrayna’nın arkasındaki asıl gücün ABD ve NATO olduğu göz ardı edilir, unutulur vedenge” politikası savunulursa Filistin’de de doğru konumlanma başarılamaz.

          Öte yandan camilerden yükseltilen İsrail öfkesi ile ve her köşe başında kurulan Gazze’ye yardım stantlarıyla bir yere varılamayacağı bilinmelidir. Öfke birikimiyle politik yol geçici ve bir ölçüde alınabilir belki ama uluslararası ilişkiler, sakin, sabırlı, bilinçli bir diplomasiyle başarılır.

         Özellikle Gazze’de/Filistin’de hangi ülkeler ve güçlerle birleşilebileceği Hamas dahil ortada. Kendi öznel önceliklerini değil Filistin ve bölgenin, dolayısıyla Türkiye’nin de çıkarlarına uygun bir iş birliği ile İsrail-ABD-NATO denkleminin bozulması başarılmalıdır. Bölge merkezli dayanışma ve birliktelik Suriye, İran, Irak, Rusya ve uzak Çin destekleriyle de ABD-İsrail-NATO belası defedilir, özgür Filistin kurulur, kalıcı barış sağlanır!

                  3 Ağustos 2024

          Trabzon

     -Yarınlar Güzel Olacak-