Bugün ülkemizin çok önemli sorunlarından/konularından birine değinmek istiyorum. Maden işletmeciliği. Daha doğrusu siyanürle altın çıkarma barbarlığı! Ulusal bir sorun. Ayrıca yerelde de bizi çok yakından ilgilendiren; yaşamsal önemde.

          Bu pazar Araklı’nın yaylalarına çıktık, kalabalık bir grup olarak. Gezmek eğlenmekten öte bir öncelik ve sorumluluk duyarak. Araklı Karadere Vadisi ve Yaylaları Doğa ve Yaban Hayatı Koruma Derneği’nin çağrısı üzerine. Minibüsler ve özel araçlarıyla Araklı’dan, Trabzon’dan, Of ve Rize’den dostların da destek verdiği bir doğa kıyımını önleme eylemiydi bu. Salt eylemle kalmayıp dayanışma ve güç birliğiyle sesini en uzaklara ve kimi kör-sağırlara duyurmak öncelikli amaçtı.

        Onlarca ağaç fidesiyle Erikli yaylasına çıkan çocuk-genç, kadın-erkek neşeli ama öfkeli insanlar dağları şenlendirdi. Halaylarla, horonlarla kemençe eşliğinde dağlar adeta ayağa kalktı, kükredi aslan gibi! Böğrüne saplanan iki yüz-üç yüz metrelik sondaj deliklerinden çığlıklar yükseliyordu, son üç-beş aydır! Gelenlerin ayak sesleri, gözü pekliği, müzik eşliğinde dikilen fidelerle can verdi, güç verdi Erikli tepelerine. Sadece bu tepeler değil Bahçecik sırtları, Cormeler yaylası ve diğer yayla ve Karadere boyu onlarca köy duydu bu dayanışma ve güç birliğini. Artık “çığlık” yerini sevince, umuda, iyimserliğe bırakmıştı.

         Köyün ve yaylanın girişine asılan “Madenciler Giremez” bez afişi bize hoş geldin diyordu. Çocukların ve kadınların ellerindeki dövizler çok içten duygu ve düşünceleri yansıtıyordu. Ailece gelenler vardı yakın köylerden, Araklı merkezden. Yerel ve ulusal basının da çağrılı olduğu fidan dikme, doğaya-toprağına-yurduna sahip çıkma etkinliği dayanışma ve güç birliğinin ne denli önemli olduğunu bir kez daha gösteriyordu.

          Altın arama nedeniyle yakın geçmişte yaşanan doğa kıyımlarına bir yenisi daha eklenmek isteniyordu. Karadere vadisini, ilçemiz Araklı’yı, vadi boyunca köyleri/köylüleri, suyunu, doğasını, börtü-böceğini, yaban yaşamını etkileyip, giderek yok edecek/öldürecekti, siyanürlü altın çıkarma çılgınlığı! Daha Erzincan-İliç’teki felaketin zarar ve sonuçları tam netleşmemişken bu ne telaş! Bu ne vurdum duymazlık! Bu ne aymazlık! Elbette bu ne yüzsüzlük tabi!

         Çanakkale-Balıkesir Kaz/İda dağlarındaki talanı, Artvin Cerattepe’yi, Ordu-Fatsa yaşanmışlığını, Bergama-Ovacık köylülerini çabuk unutanlar, topluma unutturmak isteyenler öğrensin artık, bu halk her zaman kandırılamaz! Ranta ve kıyıma direk ya da dolaylı destek veren siyasi kimlik ve devlet yetkilileri de öğrenecekler! Fatsa-Ünye arasındaki maden alanına halk, köylüsü-kentlisiyle, aydınıyla direndi; talanı, kıyımı durdurdu. Artvin-Cerattepe de direndi/direniyor! Bergama köylülerinin direniş ve başarı öyküsü tam bir Roman’dır! Bu toprakların, büyük direnişlerin, büyük başkaldırıların, toprak savaşımlarının, elbette özgürlük ve bağımsızlık savaşımının büyük ruhu ve geleneğiyle ölümsüz olduğu, sırası gelirse yine gösterilir henüz anlamayanlara!

        Altın madenciliği, çıkarılan cevherin üzerine siyanür püskürtülerek/dökülerek, kayaçlardan tüm metallerin çözündürülmesi, içerisindeki değerli olan metallerin alınması yöntemiyle yapılır. Değerli metaller alınıp siyanürün çözündürdüğü arsenik, cıva, kurşun… gibi diğer ağır metaller/toksikler atık olarak sahada/alanda bırakılır. Bu atıklar nükleer atıklardan sonra en tehlikeli atık sınıfında değerlendiriliyor! Toprağa, yer altı ve yer üstü sularına -akarsu ve göllere- karışarak tüm canlılara etki ediyor, ölümü yakınlaştırıyor!

      Günümüzde sömürü ve talan artık ülkelerin ordularla her zaman işgal edilmesiyle olmuyor. Uluslararası şirketler ve onların yerli görünen işbirlikçileri/taşeronları hemen hazır kıta. Aç kurtlar gibi beklemede, fırsat kollamakta. Önce yerüstü değerlerimiz özelleştirme/satış yoluyla “peşkeş” çekildi, çar-çur edildi. Sonra bu özel şirketler yabancılara “ortaklık” gibi oyunlarla devredildi/devredilmeye zorlandı. Çünkü devleti yönetenlere para/nakit gerekliydi. Saray ve saltanatlarının devamı, bundan nemalanların çıkarı, sistemin “bekası” için bu zorunluydu.

       Yetmedi/yetmezdi elbet yeraltı değerlerimiz de benzer yöntemle pazarlanıyordu da hızlandırmak gerekliydi. Taşeronların beslenmesi, uluslararası sömürü ağının ülkemizdeki temsilcilerinin azgın iştahlarının giderilmesi, “Piramit”’ in sağlığı için gerekliydi! Kimi tuğlaların düşmesi piramidin yıkılmasına neden olabilirdi! Köyüne çöp depolanan köylünün iş garantisiyle aldatılması… Atıkların depolanacağı, toprağa-suya karışmayacağı yalanıyla köylünün kandırılmaya çalışılması… Şimdi de küçük çaplı taşeronluk hizmetiyle yeni nemalandırma halkaları oluşturma… Milyonlarca tonu bulacak hafriyat taşıması/nakliyesi için kamyonlarını ilgili şirkete kiralamak!...

           Bütün bunlara, nemalanma/nemalandırma, çıkar ilişkilerine karşı çıkıp, halkın/kamunun/köylünün malı ve değeri olan bu toprakların talan edilmesine izin vermeyecek bir yerel oluşum yöre halkıyla birlikte talancılara geçit vermemek için yola çıktı. Güçleri haklı oluşlarından geliyordu. Siyanürle altın çıkarmanın tam bir yıkım, tam bir talan ve felaket olduğu bilinciyle… Toprağına, suyuna sahip çıkmanın yurduna/vatanına/evine/insanına/çocuğunun geleceğine sahip çıkmak olduğu bilinciyle…

           Başarılar diliyorum Araklı Karadere Vadisi ve Yaylaları Doğa ve Yaban Hayatı Koruma Derneği’ne. Dernek başkanı sevgili dostum Şener ŞENGÜN ve ekibine, destek veren ve desteğin/katkının daha da artacağına güvendiğim/inandığım Araklı ve çevre insanına, halkımıza toprağına sahip çıktığı/çıkacağı için teşekkür ediyorum.

                                                                                                             -Yarınlar Güzel Olacak-