Adetimizdir.
Şehrimizin değerleriyle, sanatçılarıyla, yetiştirdiği politik şahsiyetlerle övünür dururuz.
Her yerde Trabzonlu olsun, taştan olsun naraları atarız.
Teorikte bu insanların başarıları bizim başarılarımız olur, yaptıklarıyla kıvanç duyarız.
Hava atarız.
Hele de bu insanların pozisyonlarından kıyısından köşesinden bizim testimize akıyorsa değmeyin onlara beslediğimiz sevgiye, saygıya ve sahiplenme duygusuna.
Bizim adamımız, bizim canımız ciğerimiz diye sıraya gireriz.
***
Ama bir de işler tersine dönmeyiversin, o değerlere çamur atmada, balçıkla sıvamada, tu kaka ilan etmede, itibarsızlaştırma adına yalan yanlış senaryolar yazmada üstümüze yoktur.
İşin bir tarafından fayda sağlayamazsak, yaşatmayız ya da en azından yaşamaması için elimizden geleni ardımıza koymayız.
Ha bu işi yapmak için de, cümbür cemaat kuyruk oluştururuz.
Simitçisinden gazozcusuna, kahvecisinden meyhanecisine, berberinden terzisine, profesöründen iş adamına aynı cepheden tek hedefe kilitleniriz.
***
İşte Faruk Özak’a karşı böyle bir linç kampanyası başlattılar.
Bu şahsiyet Trabzonspor’un futbolculuğundan kaptanlığına, yöneticiliğinden başkanlığına her organında bulunmuştur demeden, ağızlarına bir avuç kıymetsiz ve mesnetsiz kelime doldurup, Faruk Özak’ı akıllarınca yaylım ateşine tutarak, Trabzonspor’un ve Trabzon’un yapay bir düşmanı olarak lanse etmeye çalıştılar.
Faruk Özak’ın bugüne kadar bu şehir için yaptıklarını ve yapmak istediklerini yok sayıp, kafalarda yeni bir Özak oluşturma planlaması içerisine girdiler.
Allah’tan başarısız oldular da, söylemleri sadece hipotez aşamasında kaldı.
***
Faruk Özak yaşamının her noktasında Trabzonspor’un menfaatleri ve geleceği üzerine o kadar odaklandı ki, 1996’da kendini ve ekibini başarısız bulup, Trabzonspor’a daha fazla zarar vermeme adına, o zamanki parayla kasasında üç milyon dolar olan, ek gelirleri mevcut, borçsuz ve 13 milli futbolcusu bulunan Trabzonspor’u güvendiği ellere teslim etti.
Faruk Özak bundan sonra da, ben yokum, gerisi tufan duygusuna hiç kapılmadı.
Sosyoekonomik buhranlarda davet beklemeden, taşın altına elini sokarak önüne ardına bakmayıp sorumluluk ve risk aldı.
Süreç içerisinde darboğazlar hep Özak’la geçildi.
Özak kulübün adeta can simidine dönüştü.
Ama Özak bu güruh tarafından katkılarında hep samimiyetsizlikle suçlandı.
Yaptığı güzel şeylerin altında bir kesim tarafından hep bir hinlik arandı.
Çünkü kendilerine bu durumu misyon edinenler şartlı bir şekilde antiÖzakçı olmaya çalışıyordu.
***
AntiÖzakçılar...
Gün geldi başkanlık yarışına giriştiler.
Kazandıklarında kendilerinden, kaybettiklerinde Faruk Özak’tan bildiler.
Beceriksizliklerini, misyonsuzluklarını, programsızlıklarını yok saydılar.
Trabzonspor’u kendi güçlerine güç katmak ve egolarını tatmin etmek için kullandılar.
Bu yolda da delege yaparak ilerlemeye çalıştılar.
Bugün İbrahim Hacıosmanoğlu gibi vizyonsuz ve ekonomiden bihaber birinin başkan olmasını sağlayarak, Trabzonspor uçuruma giderken daha çok gaza abandılar.
Üstüne üstelik bir de pişkinlik yapıp bugünkü vebalden hiç pay almadılar.
***
Son 20 yıldır Trabzon şehrinin hücrelerine simetrik bir şekilde, arabesk kültür enjekte ediliyor.
Hrant Dink cinayeti.
Rahip Santoro katliamı.
Mc Donalds’ın bombalanması...
Son olarak hakemlerin alıkonulması.
Daha birçok nahoş ve sevimsiz olay şehrin heybetine gölge düşürürken, biz kifayetsiz işlerin peşinden at koşturduk hep.
Trabzonspor’u ihmal ettik.
Bugünkü çıkmaza sürüklenmesinde seyirci kaldık.
Birlik beraberliği, gücü kudreti nasıl muhafaza ederiz diye düşünemedik.
Ama hala bir umut var.
Hiçbir şey için geç değil!
Harekete geç Trabzon.
Sana da bu yaraşır.