İbrahim Hacıosmanoğlu iki buçuk senede altı hocayı giyotinden geçirmesinin ve bunun bedeli olarak mütevazı bir takımın bütçesi kadar maaşı ve tazminatı kulübün kasasından ödetmesinin ardından, çaresizlikten, aslında en başından beri burnunun dibinde duran doğru yolu Sadi Tekelioğlu’nda bulmuştu ama başarı tatmaya ömrü vefa etmedi.
Hacıosmanoğlu başkanlık seçiminin akabinde tasını tarağını topladıktan sonra belki de tek kıymetli miras olarak Sadi Hoca’yı takımın başında bıraktı.
Sadi Hoca göreve geldiğinden bu yana maç trafiği incelendiğinde, ortaya başarılı sayılabilecek bir tablo çıkıyordu.
Yeni yönetim devre arasına kadar Sadi Hoca ile yollarına devam edeceklerini açıkladıktan kısa bir süre sonra, en doğru kararı verip sezonu Tekelioğlu’yla tamamlamayı düşündüklerini deklare ettiler.

***


Fakat sonra işler değişti.
Çünkü âdetimizdir.
Hafif bir baskı görünce, hemen dümeni kırar, yalpalar, duruşumuzu kaybederiz.
İnandığımız kişilerin arkasında durmaktan daha kolaydır onları harcamak.
Yılın pozitif futbolunu sahaya yansıtmasına rağmen, büyük bir futbol kısmetsizliğine kurban giderek alınan farklı Rize mağlubiyeti yönetimin Sadi Hoca’ya olan bakış açısını değiştirmesine neden oldu.
Bu durum evrende kelebek etkisi yaratınca, bizim de yönetimi farklı pencereden görmemizi sağladı.
Sadi Hoca’nın başarısızlığını adeta pusuya yatarak bekleyenlere de gün doğunca, aklıma yıllar evvel Şenol Güneş dünya üçüncülüğünü aldığında, başarısını yok sayan İstanbul basını geldi.
Şenol Hoca’nın giyimini, kuşamını, karizmasını tiye almalarına isyan edip, fırtınalar koparmıştık o günlerde.
Haklı olarak başarısını hiç etmelerine fena içerlemiştik.
Bugün kendi içimizde, benzer yanlış muameleyi Sadi Tekelioğlu’na yapıyoruz.
Hem de bunu çok insafsızca yapıyoruz.
Sadi Hoca’dan evvel takımın dümeninde bulunan, Türkiye’de ve Avrupa’da ismi çokça zikredilen Şota’nın bile maç ortalaması 1 puanken, Tekelioğlu’nun 2.2’si insanları çok da tatmin etmemiş olacak ki gitmesi için bu kadar feryadı basıyorlar.
Şota’ya o gün ses çıkarmayıp, sınırsız kredi sunanlar, bugün neden Sadi Hoca’ya tahammül edemiyor?
Nedir bizdeki bu yabancı düşkünlüğü?

***

Sadi Hoca tabi ki gitmeli!!!
Çünkü tüm mesaisini Trabzon ve Türkiye futbolu için harcıyor.
Çünkü sabah Trabzonspor tesislerinde, öğleden sonra Yavuz Selim’de, sonra da U17’de vaktini geçiriyor.
Çünkü alt yapı koordinatörlüğü karşılığında aldığı ücretin fazlasını bugün Trabzonspor’un şartları müsait değil diye reddederek kulübün menfaatlerini ve geleceğini gözetiyor.
Çünkü diğer teknik adamlar gibi daha maç bitmeden İstanbul’a bilet kestirmiyor.
Çünkü özel hayatında Sadi Hoca’yı arayan ya bir çay ocağında ya da çorbacıda buluyor.
Çünkü Sadi Hoca her an ulaşabileceğiniz bir şahsiyet.
Çünkü Sadi Hoca Muhammet Beşir gibi oyuncuları yetiştirip Trabzon futboluna katmak için kendini riske ediyor.
Çünkü Sadi Hoca’nın kaprisi, kibri yok.
Çünkü Sadi Hoca’nın back-groundu, diplomaları, şampiyonlukları, zaferleri var.
Sadi Hoca tabi ki gitmeli!!!
Bu kadar zaafı olan bir futbol adamının Trabzonspor’un hocalığı ile yakından uzaktan ilgisi olmaması gerekir.

***

Yönetim Kurulu Sadi Hoca bilmecesini Kasımpaşa maçı öncesi cesur bir karar alarak çözmelidir.
Kasımpaşa maçının neticesine göre şekillenmek güçlü bir yönetim imajını ve vizyonunu zedelemekten başka bir işe yaramaz.
Nasıl ki Ahmet Suat Hoca’yla şampiyonluklar gelmişse, Özkan Sümer’le pekişmişse, Şenol Güneş’le zirve yapacak cesaret ortamları hazırlanmışsa, Sadi Hoca’yla da yarınları kurtarmanın planları yapılabilir.