Eminim ki sizler de benim gibi düşünüyorsunuz.
Bir abimize her seferinde nasılsın?  diye sorduğumda yanıtı;
‘Şükür, iyi havalarda iyiyim’ der.
Sabah pencereden baktığınızda, eğer hava bozuksa giyeceğiniz kıyafet farklıdır, eğer günlük güneşlikse farklıdır, her durumda aynı ruh halinde olan çok insanın olduğunu düşünmüyorum.
Bugünlerde havaların farklı çağrışımları var bende.
Günde birkaç renge  bürünmesi  Trabzonsporun  saha sonuçlarını, dökülen yapraklar, parasını alamadığı için FİFA’lık olan futbolcuları, aralıkla birlikte yaklaşan kış mevsimi ise yakıtsız bir kışı geçirmenin, ekonomik  zorluklarını çağrıştırıyor.
Seçimler her zaman demokrasinin vazgeçilmez unsuru olmakla birlikte; çoğunluk her zaman doğru düşünür veya doğru yapar gibi bir genelleme maalesef olası değil. Şayet öyle olsaydı, Mussoloni ve Hitler seçimle işbaşına gelemezler, dünyanın en acımasız diktatörlüklerini kuramazlardı.
Elbette kötü örnekleri, örnek gösterip demokrasiden geri adım atma şansımız yok.
Seçim sathı mahalline girdiğimiz bu hafta, sosyal medya, görsel medya, arkadaş toplantılarının velhasıl sokağın kalbi belki 1 Kasım’dan daha çok sandık için atıyor.
Kurulduğunun ilk 20 yılında çok kısır imkanlarla biriktirdiği mirasını son yıllarda hoyratça harcayan miras yedici yönetimlere tanıklık etti Trabzon efkar-ı  umummiyesi.
Evet zamanında yaptığı fedakarlığa nankörlük yapmadan ama döneminde verdiklerinin misliyle kulübe kaybettiren, sadece borsada kağıt satarak yöneticilik yapılabileceğini ispatlamaya çalışan Sadri Şener yönetimi. Öyle ki, borsada 30 TL’ye dayanan kağıdı birli seviyelere indirebilme hünerini göstermenin yanında, elde edilen şampiyonlar ligi gelirlerini de hokus pokus etmişlerdi.
Yeni bir söylem manifestosu ile asbaşkanlığı döneminde olumlu imajlar veren güncel  başkanımız, bana vizyonumdan fazla misyon yüklediniz diyerek , önceki dönemde su almaya başlayan bütçeyi okyanus sularına gömmüştür.
Tutarsızlıklar o kadar vaka-ı adiyeden olmuştur ki, artık Trabzonsporun kim dostu, kim düşmanı, at izi it izine karışmıştır. Kulüp siyasi istikbal arayanların tekkesi durumuna düşürülmüş, elindeki şampiyonluk kupasını gaspedenlerin koltuk değneği durumuna düşülmüştür.
Şampiyonluk kupamızın çalınması için hırsız olarak kiralananlara partner durumuna düşürüldük.
Art arda teknik adam, futbolcu tercihleri kulübü UEFA’nın kara listesine sokmuş, gelecek 10 yıllardaki yönetimler  temlik altına sokulmuştur.
Şimdi, bu tabloya rağmen Trabzon gibi bir Anadolu kentinde 5 adaylı seçime gidilmesi şans gibi görülse de getirdiği handikaplar vardır. Bu var olan sınırlı imkanların bölünmesi  demektir.
Şayet, amaç şahıslar değil, şahısların egosu değilse, herkes Trabzonspor için bir araya gelip güçlü bir ekiple kulüp teslim alınmalı ve beklentiler karşılılık bulmalı.
Yazımı yaşanmış bir anıyla bitireyim. Akraba büyüklerimizden birinin annesi  vefat etmiş. Konu komşu taziye amaçlı ağamıza gitmişler. Teskine, teselliye çalışırken, birisi, ‘ağam; senin  anan bizim de anamızdı, yaşlı idi, hepimiz öleceğiz’ demiş.
Ağa cevaben; ‘ben benim anamı bilirim, sizin ananızın..’ demiş.
Hülasa biz Trabzonsporumuzu  biliriz, sizin egonuz, kredibiliteniz,  kartviziniz bizi ilgilendirmez, ağa misali.
Benim felsefemde, mevzu Trabzonspor ise gerisi teferruattır.
Eğer; (Allah korusun) yeni Sebatlar, Göztepeler, Hacettepeler  yaratmak istemiyorsak  her delege hamasi nutuklara, günah çıkarmalara inanmadan, aldanmadan en akıllı çözüme katkıda bulunmalıdır.
Ama az olsun benim olsun diyorsanız; işte hendek işte deve.
Kim olmalı bilmem ama, mutlaka ve muhakkak DEĞİŞİM olmalı.