17 Nisan 1940 Türk Devrim Tarihi ve aydınlanma dönemi için çok önemli bir tarihtir. Ülkemize özgü ve tamamen ülkemiz/insanımız için düşünülen bir eğitim anlayışının yaygınlaştırılma projesi olan Köy Enstitülerinin kuruluş yılıdır. Kurucuları dönemin MEB Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’tur. 1937 ve 1939 yıllarında iki aşamada başlatılan “Köy Eğitmeni” uygulaması, Köy Enstitüleri ile tüm yurda yayılarak 21 kırsal alanda eğitim-öğretimin, aydınlanmanın, üretimin, kültür ve sanatın merkezi olmakla kalmamış, kalkınmaya ve demokratikleşmeye büyük bir hız kazandırmıştır.
Köy Enstitülerine 70-80 yıl sonra sadece kurucularına ve yaşatanlara bir saygı, o dönemin siyasal öncülerine nostaljik bir övgü ve anılar güzellemesi için kaleme almadığım yazının bitiminde umarım anlaşılacaktır. Ülkemizin içinde bulunduğu koşulların ve sorunların çözümü için eğitim-öğretim-aydınlanma-bilinç geliştirme-özgün ve yaratıcı birey olma …süreçlerinin ülke gerçeklerine ve gereksinimlerine göre ve akılcı/bilimsel ilkeler merkezinde üretim amaçlı olması zorunluluğunun benimsenmesi, buna uygun adımların atılmasından geçtiğini vurgulamak bir eğitimci olarak görevim diye düşünüyorum. Bu saptamayı anımsatmak, üretimden uzaklaşıp tamamen tüketim toplumuna dönüştürülen ülkemizin ve insanımızın geleceğinin tehlikede olduğunu da vurgulamak içindi.
Kuşkusuz sadece bir eğitim sorunsalı değil bu konu. Ekonomik-siyasal izlencelerin uzun yıllardan beri tüketimi özendirici, borçlanmayı övücü ve en önemlisi üretimi-köyü-köylüyü küçümseyici, kente göçe zorlayıcı/kolaylaştırıcı bir yönetim ve izlence anlayışı sorunsalın bir diğer ayağını oluşturmakta. Bunun yanında günümüzün asıl sorunu olan üretim yerine tüketimin öne çıkarılması tam bir aymazlıktır! Bu kültürle yetişen çocuklarımız/gençler, Kapitalist/Emperyalist ülkelerin planlarına göre biçimlenmiş oluyor. Böylece kendi ülkesine/insanına ve değerlerine yabancılaşarak bencil ve sorumsuz bir tüketici durumuna düşüyor/düşürülüyor. Yine toplumu sömürü ağının bir parçası gören Kapitalist/Emperyalist sistemin uzantısı yöneticilerin çoğunlukla iktidar/egemen olduğu bir Türkiye’den söz ediyorsak bu gerçekleri belirtmek zorundayız.
Konuyu dağıtmadan ve siyasi polemiklere yol açmamaya özen göstererek Köy Enstitüleri’nin kuruluş amacın ve yaygınlaştırılmasını biraz açmak isterim. Öncelikle bir kuruluş-kurtuluş ve Cumhuriyet Devrimi ile ayağa kalkmaya çalışan bir ülke… Yokluk-yoksullukla savaşım içinde… Nüfusun yüzde sekseni köylerde ya da küçük kasabalarda… Okuma-yazma bilen yok denecek denli az… Üstüne üstlük eskiye özlem duyan ve sinsi hesaplar içinde olan geleneksel yapı -Feodalite- ağa, eşraf, Şeyh, Şıh ve bütünüyle Cumhuriyet düşmanları aydınlanma ve devrim karşıtlığı ile fırsat gözetmekte… Böylesi koşullarda ülkenin dirlik ve düzenini korumak, halkı hoşnut tutmak zordu, sıkıntılıydı. Ekonomik-sosyal çabaların hemen yanında eğitim-aydınlanma çabasını ülke bütününe yaygınlaştırmak öncelikli olmalıydı.
Köylerden alınan kız-erkek ayrımsız yetenekli ve zeki çocuklar, yine köylerinde çalışmak koşulu ve gönüllüğünde bu okullara alındılar. Çok yönlü yetişen, özgüveni yüksek, karşılaştığı sorunları çözebilen, yetenekli çocukların yetiştirilmesi ve toplumsal sorumluluğu yüksek, özveri örneği çocuk ve gençler köylerine dönecek ve örnek olacaklardı. İlk kez erkek çocukların yanında köy kızları da devlet eliyle öğrenim olanağına kavuştu. Karma ve yatılı eğitim, kadın-erkek eşitliğini de demokrasi bilincini de harekete geçirmişti. Bu okullarda yetişenler örgütlülük ve ekip çalışması bilinciyle donandı/donatıldılar. Enstitü mezunları daha sonra TÖS gibi bir kuruluşun öncüleri olmakla kalmamış, Ankara’da büyük eğitim şurasını toplayarak öğretmenlerin sorunlarından ülkenin sorunlarına ve çözümlere ilişkin izlenceler oluşturmaya yöneldiler.
Öğretmen olarak yetişmenin yanında bilgisizlikle/hurafe ile savaşımla dolu bir kararlılıkla, duygu-düşünce birikimiyle o köylere gittiler… Köylere yöreye ve iklime/toprağa uygun, verimli tarım çalışmaları için gittiler… Köylülere duvarcılık, demircilik, hayvancılık, konservecilik, bahçecilik, şarapçılık…gibi konularda da yardım ve rehberlik yaptılar… Ebe/hemşire, ilk yardım ve genel sağlık hizmeti götürmenin yanında kültürel ve sosyal önderlik edebilme becerileriyle donatılan bu gençler birer kıvılcım olarak 21 Köy Enstitüsü’nden ve kısa zamanda 17 bin genç öğretmen ve 7300 sağlıkçı olarak yüzlerce köye birer aydınlanma öncüsü, birer “kurtarıcı” olarak ulaşmış/ulaştırılmışlardır!
Evet eğitim-öğretim üretim içindi, aydınlanma, kalkınma ve halkın mutluluğu içindi artık. “Çağdaş uygarlık düzeyi” ne ulaşmanın, bağımsız-demokratik ve kendine yeten bir ülke olmanın, başı dik, onurlu yaşamanın, kültür-sanatta özgün bir yere ulaşmanın alt yapısı için çok önemli olan verimli-üretken-yaratıcı insan kaynağı sağlanmış olacaktı. Bütün bu nitelikli, ülke sorunlarına duyarlı, Cumhuriyet Devrimi’ne bağlı kuşakların dolayısıyla devrimin önünü kesmek, Feodalite ’den beslenen ve Cumhuriyet düşmanlığını sinsi ya da açıktan yapan siyasilere/çevrelere yeni “görevler” yüklemişti! Bu nedenle 1946’dan başlayarak eğitim-öğretime, özellikle Köy Enstitüleri’ne müdahale başladı. Önce yöneticiler değiştirildi. Kara propaganda ve yalanla saldırılar artırıldı. 1950’den sonra densizce bir kıyım ve 1954’ bu aydınlanma ve devrim ocakları tamamen kapatıldı!
Ancak unutulan ya da göz ardı edilen bir gerçekliği yazım bitmeden birilerine anımsatmalıyım. Enstitülerden yetişen Anadolu’nun yurtseverleri, düşünürleri, bilim insanları, şair ve yazarları, Türk Yazınının altın sayfalarında yer almış, mazlumlar dünyasında saygı ve sevgiyle hala okunan/anılan Aydınlanma ve Devrim savunucularıdır. “BİZİM KÖY”ü ve yazarı Mahmut MAKAL’ı bilir misiniz? Köy gerçekliğini ele alan... Yine Fakir BAYKURT, Mehmet BAŞARAN, Talip APAYDIN, Emin ÖZDEMİR, Kemal BURKAY, Dursun AKÇAM, Osman Nuri PORAZOĞLU, Hasan KIYAFET, Adnan BİNYAZAR, Pakize TÜRKOĞLU ve daha nicelerinden haberli misiniz? Siz hain pusuda kıyılan Ümit KAFTANCIOĞLU’nu bilir misiniz, hala devrim diyor ve aydınlatmaya devam ediyor!
-Yarınlar Güzel Olacak-