Bugün, dünyada 208 ülke bulunmaktadır. Bunların çoğunun nüfusu isimlerinden küçüktür. Genellikle bu ülkeleri, ekonomik yeterlilikleri, kültürel etkileri ve sömürgeci zihniyetlerinden dolayı bizler çok kalabalık zannederiz. İşin ilginç ve karşılaştırma yaparsak şaşkınlık yaratacak bir yönünü hep birlikte değerlendirelim, o da şudur;

   Türkiye'de bugün başlayacak olan, “eğitim-öğretim” faaliyetlerine, açık öğretim dahil katılacak öğrenci sayısı 25 milyonu aşmaktadır. Bu durum dünyadaki 5 kıtada bulunan 143 ülkenin nüfusundan fazla bir sayıdır.

Toplam nüfusları Türkiye'deki 25 milyon öğrenci sayısının altında kalan ülkeler arasında 5,5 milyon nüfuslu Finlandiya ve Danimarka'nın yanı sıra, 7 milyon nüfuslu Bulgaristan'dan, 10 milyon nüfuslu Azerbaycan'a, 25 milyon nüfuslu Avustralya'dan, 18 milyon nüfuslu Şili'ye ve 25 milyon nüfuslu Kamerun'a kadar 5 kıtadan 143 ülke yer alıyor.

   Aslında dünyanın parmak ısırdığı çok değerli zenginliklere sahip bir ülkeyiz. Ancak bu gerçeği görmemizi engellemek isteyenlerin her zaman faaliyette olduğunu unutmamamız gerekmektedir.

   Türkiye’nin kıskanılacak yönü, sahip olduğu bu gençlik potansiyelidir. Eğer biz; gençlerimizi iyi yetiştirirsek, iyi eğitirsek, dünyadaki hiç bir güç, ülkemiz üzerindeki hain emellerine asla ulaşamayacaktır.

   Bu doğrultuda; Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda yeniden “sınıfta kalma” sistemine dönme kararını önemli buluyorum. Bunun yanında, teknolojiden öğrenciler yararlansınlar bahanesiyle sınıflara kadar sokulup, derslerde öğrencinin zihin dünyasını tarumar eden “cep telefonlarının” da derse alınmayacak olması çok gecikmiş ancak doğru bir karardır. Yıllar önce yöneticisi olduğumuz okullarda tavizsiz uyguladığımız bu kural ile öğrencilerimize çok değerli istikballer hazırlamayı başarmıştık. O zamanlar anlaşılamadığı için çok eleştirilen bu uygulamamıza bakanlığın dönmesi, “zararın neresinden dönerseniz kardır” penceresinden bakılınca önemli bir kazanımdır.

   Bugün; dünyadaki kalkınmış ülkelerinin öğrencilerinin okuduğu okullarda; akıllı tahta kullanılmamaktadır, cep telefonu sınıflara asla sokulmamaktadır, sınıflarda “kara tahta” ve beyaz tebeşirle eğitim faaliyetleri yürütülmektedir ve bu ülkelerin başarıları bize göre çok yükseltir. Ama aynı ülkeler bizim çocuklarımız güya daha iyi eğitim alsınlar diye, kendi sınıflarına koymadıkları “akıllı tahtaları” dünya bankasından milyarlarca dolar kredi verdirerek Türkiye’de okullara montajlayarak; hem milyarlarımızı çaldılar ve hem de nesillerimizi heba ettiler! Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu proje için 20 milyar dolar harcadığını hatırlarsak tahribatın boyutunu da öğrenmiş oluruz.

   Ve yine; öğrenciyi tembelliğe sevk eden, onu motive edemeyen “sınıfta kalmama” sistemi yerine, yeniden “sınıfta kalma” sisteminin de getirilecek olması da çok önemli görülmelidir. Bütün eğitimcilerin sakıncalı bulduğu, ancak; velilerimiz tarafından bile öğrencilerimizin lehine zannedilen bu oportünus uygulama, “Orta Öğretim”de adeta bütün eğitim faaliyetlerini anlamsız hale getirmişti. Buradan kimse; öğrencilerin aleyhine bir isteğimizin olduğunu zannetmesin. Aksine onlara değer verip, sorumluluk yüklemek için bu kararların doğru olduğunu, yıllarını eğitime veren bir insan olarak gönül rahatlığı ile söylemek istiyorum.

   Yaşanılan birçok olumsuzluklara rağmen, ülkemizin sahip olduğu insan gücünü iyi programlayıp, eğitir, öğretirsek ümitsizliğe düşmemize gerek kalmayacaktır.

   Yarınlarımız için, bardağın biraz da dolu tarafına bakalım, boş tarafı için yaktığımız ağıtlarla ömrümüzü bitirmeyelim.

   Bir öğretmen olarak bugün başlayacak olan eğitim- öğretim faaliyetlerinin çağdaş mimarları olan öğretmenlerimize başarılar dilerken, öğrencilerimize de, milletimiz için çok değerli olduklarını ve buna göre hayata hazırlanmaları gerektiğini hatırlatmak istiyorum.