Yazın gelişini, baharın çiçek döşenmiş çimenliklerinden anlarız bizim coğrafyada. Karadeniz sahilden yaylalara yeşile bürünmeye başlayınca, köylerde bir hazırlık sevinci de yaşanır.
Karadeniz’de yaylacılık bir tutkudur, gelenektir, yaşlıların kalbinde, “Oh be bir temiz hava aldık.” dedikleri doyumsuz keyfin adıdır.
Haziran ayında yayla göçü başlayacak bu diyarlarda. Eski Türklerin bir yaşamsal hareketi olan bu kült şimdiki zamanda bir ihtiyaçtan daha çok bir gelenekselliği yaşatmak gibi yapılıyor.
Şimdilerde az kişinin yaptığı yaşama dair bu hayatı bir film gibi gözler önüne sermeye çalışıyorum.
Doğanın en güzel renklerini arayıp bulduğum bu diyarlarda güzel hikayeler oluşturuyorum.
Son filmim... Haydee… Vargit de bu renklerden birini anlatıyordu...
Zifin çiçekleri açacak, komarlar mor sümbül gibi mis mis kokacak. Göçler başlayacak ıssızlıktan bunalmış hayde gelin diyen yaylalara. Yollar şenlenecek hal hatırlar sorulacak.
Çok kederli bir yılın ortasına gelirken, depremle sarsılan yüreğimizi sarmalarken, bir seçim süreci ile çok yorduk ve kırdık birbirimizi.
Çok yağmurlar yağdı. Ruhumuz güneşi aradı. Umut ettik yeniden yaylalarda horon tutmaya. Dağ taş çiçeklenir. İnsan yaşamak için hep çok sevinçler bulacak. Hayatın güzelliği de budur. Küle dönsen de, yeniden toparlanıp gül olma zamanıdır.
Beşinci mevsimin adı olmalı “mutluluk”. Herkes hayatının içinden kendi mutluluğunu alıp sahip çıkmalı. Yoksa nasıl yaşanır hengamesi değirmen taşı gibi öğüten bu dünyada.
Gidiyorum yaylaya, su bağlaya bağlaya,
Aç beyaz kollarını, gel sallaya sallaya
Su gelir hark uyanır, dağlar yeşil boyanır,
Sen orda ben burada, buna can mı dayanır.