1991 yılıydı. Üniversiteyi kazanmış İstanbul'a gelmiştim. Beyazıt'taki Basın Yayın Yüksek Okuluna kaydımı yaptırdım. Trabzon'un dar sokaklarından çıkıp dünyanın en güzel şehrinde öğrenci olmuştum. Birkaç ay içerisinde alıştığım bu büyük şehirde kısa sürede iyi arkadaşlar da edindim.
Okulun ilk vizelerinden sonra bir spor etkinliği yapmak için kollarımı sıvadım. Organizasyonu yapabilmem için İstanbul Üniversitesi Spor Birliği Başkanı ile görüşmem gerektiğini söylediler.
Bir akşamüstü ders çıkışı İstanbul Üniversitesi Spor Birliği başkanlığına gittim. Çok beklemeden başkanın odasına girdim. Başkan, beyaz saçlı ve sert bakışlı biriydi.
Beni iyice süzdü ve “Anlat.” dedi.
Üç dakika içerisinde spor etkinliği ile ilişkin projemi anlatırken kelimeler yayla suları gibi hızla akıyordu hafızamdan.
Konuşmamız sona yaklaşırken, “Biraz daha konuşursan Trabzon'un neresindensin? diyeceğim sana.” dedi.
Zaten beni dinlerken yüzündeki sert ifadeler yumuşamaya başlamıştı.
“Yeni mi geldin Trabzon'dan?” dedi.
Bölümümü, nerede kaldığımı sorduktan sonra, “Ben de Sürmeneliyim.” dedi. Yardımcı olacağını belirtti.
“Yapmam gereken bir şey olursa yine gel.” dedi. “Derslerini ihmal etme” diye nasihatte bulundu.
Sonraki süreçte İstanbul'a ve okula iyice alıştım ancak başkanımıza bir daha uğrayamadım.
Çok yıllar sonra öğrendim ki görüştüğüm kişi efsane Doktor Kaya Çilingiroğlu’ydu.
Onu iyi tanıyanların anlattığı kadarıyla, sert mizacının arkasında yufka gibi bir yüreği bulunan bu adam memleketine ve hemşerilerine çok düşkündü.
Başarılı bir hekimlik ve hocalık hayatı olan Çilingiroğlu, karaciğer naklini dünyada ilk kez gerçekleştiren doktorlardan biri oldu.
Yaptığı kırk bin ameliyatla, dünyanın en çok ameliyat yapan doktoru unvanına ulaştı.
Bu ameliyatların otuz beş bin kadarını ücretsiz yaptığından dolayı adı “Bedavacı Hoca”ya çıktı.
Gecenin üçünde-beşinde yatağından fırlayıp az can kurtarmamış… 'Eli öpülecek insanlar' dediği öğretmenlerden yaşamı boyunca tek bir kuruş almamış.
Çapa Tıp Fakültesi'nin koridorlarında profesör kapılarının önü boş dururken, Kaya Bey'in kapısında her gün her saatte en az 40-50 kişi olurdu.
Trabzonlu, Rizeli, Karadenizli hemşerileri kapısından eksik olmazdı. Ama Gaziantepli, Mardinli, Siirtli de Kaya Ağabey'in kapısında hastalığına çare arardı.
İçimizi hep ısıtan yüreklendiren bu özel insanlarla aynı toprağın kokusunu hissetmek biz Trabzonluları daha romantizme ediyor. Toprağına insanına sadakatini hiç kaybetmeyen gittiği her yerde bunu ifade eden, öne çıkan, kendine güvenen, sonuç odaklı, sabırsız, sinsi olmayan, inatçı, özgüveni yüksek insanlar olarak tüm ülkenin tanıdığı insanlar oluyor.
Haliyle sahaya girip tekmeyi yiyen taraftar yüzünden ülkemin vasat insanları Trabzonlulara desteksiz atarlarda bulunsa da çok ciddiye almamıza gerek yok.
Kendi içimizde kavga etsek de memleketimizin hiçbir bölgesini ötekileştirmiyoruz. Temel fıkraları ile dalga geçilse bile hoşgörümüzü kaybetmiyoruz. Türk sinema tarihinin en fazla seyredilen ve hala izlenen Hababam Sınıfı’ndaki ruhumuzu okşayan o meşhur repliği de Fenerbahçelilere hatırlatmak en hoş muhabbetimizdir daima.
Tutkuyla yoğrulmuş bir şehrin insanlarıyız. İddialıyız, hareketi, mücadeleyi seviyoruz. Bir işe saplanıp kalmıyoruz, yeni yollar arıyoruz. Gittiğimiz yerde hemen farkımızı hissettiriyoruz.
Sonuç odaklıyız, ikinci değil hep birinci olmak için uğraşıyoruz. Kültürü, sanatı, sporu, siyaseti seviyoruz.
Bu topraklarda doğmayanların bile sırf babalarının memleketi diye âşık oldukları bir coğrafyada yaşıyoruz.
Bizi bu coğrafyaya bağlayan her şeyi seviyoruz. Sırtında yük taşıyan kadınımızın, geçim derdindeki erkeğimizin, mahallede topun peşinde koşturan çocuğumuzun gözlerinde bu sevgiyi görmek mümkün. Bütün zorluklarına rağmen Trabzon bizim vazgeçilmezimizdir. Ayrıca çok büyük, bütünleştirici bir paydamız ve kutsalımız daha var ki, Trabzonspor söz konusu olunca tek yürek olur, hep birlikte coşar, hep birlikte üzülürüz.
Çapa Tıp Fakültesinde konferans veren Prof. Dr. Hüseyin Kaya Çilingiroğlu’na dinleyici öğrencilerden biri sorar:
--- Hoca siz çok agresif, asabisiniz. Bunun nedeni nedir?
--- Sen nerelisin?
--- Trakyalıyım hocam.
--- Bunu size bir misalle anlatayım. Siz buğday ekmeği ile büyüdünüz, Biz mısır ekmeği ile.
Şimdi buğdayı tavaya koyun bırakın ateşin üzerinde, ne olur? Buğdaylar yanar kül olur, Hafif bir rüzgarla uçuşur gider yok olur.
Sonra tavaya mısır koyun biraz bekleyin. Isınan her mısır tanesi patlayarak tavadan dışarı zıplar.
İşte biz Trabzonlular mısırla büyüdüğümüz için mısır gibi patlarız yerimizde duramayız...
O yüzden diyoruz ya, bize her yer Trabzon.