Kırk milyon insan açlık sınırında cebelleşirken, geride kalan altmış milyonun yirmi milyonu zevki sefada yaşam sürüyor. Kırk milyon insan, yarı toklukla baş başa, iğne üzerindeyken, güzel ülkemizde yaşanan olaylara bakıldığında insanın içi sızlıyor. Ne hallerdeyiz! Hakikaten, "bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” sözünün tam anlamıyla kendisindeyiz.

Bir de etrafımızda cirit atan göçmenlerin ve mültecilerin yarattığı olumsuz endişeleri katarsak, toplumsal erozyonla baş başa yaşanan bir hayat söz konusu. Enflasyon her gün rengini değiştirirken, umutsuzluktan diğer ülkelere yelken açan üniversite mezunu genç beyinler, anneler ve babalar zeki evlatlarını okutmakta zorlanıyor. Bırakın kolejleri, devlet okulunda okutmanın zorluklarını nasıl olur da görmezden gelirler, anlamak mümkün değil.

Kültürümüz, analarımız ve yaşam şeklimiz ne için heba edilir bilinmezken, sosyolojik erozyon içerisinde hayat ve yaşam kavgası veren bir ülke olduk. Neşelerin, gülmelerin ve huzurun hisse senetlerinin dip yaptığı, yerlerini elem, keder ve üzüntülere bıraktığı bir yaşamla baş başa kaldık. Her kulvarda tel tel dökülen bir toplumun portresine bakıyoruz.

İlimin ve bilimin ışığında, eski günlerini büyük umutlarla arayan bir toplum olduk. Haydi hayırlısı...