Ömrümüzden bir yıl daha giderken, mutsuz ülkemizde mutlu insanları arar olduk. Bir göç dalgasıdır ki, her zaman bizim kıyıları vurur. 
Okullarımızda çocuklarımızın arasında dolaşan farklı kültürden, farklı coğrafyadan, farklı hastalıkların genleri ile yaşayan Afganlı mı ararsın, Suriyeli mi ararsın, Iraklı mı ararsın, Somalili mi ararsın hepsi var... Daha da gelecekler var deniliyor! Ortada demografik yapının bozulması an meselesi. 
Bir de üstü üstüne İngiltere’den, Almanya’dan diğer Avrupa ülkelerinden ülkemize gönderilen plastik atıklı çöplerin hikayesi var... 
Hakikaten nerelerden nerelere geldik, mutluluk endeksinde derecesi bile bilinmeyen güzel yurdumuzda. 
Doktor mutsuz, mühendis mutsuz, öğretmen mutsuz... İş adamı mutsuz, işçi mutsuz, memur mutsuz, dağlar mutsuz. Kesilen zeytin ağaçlarının yanında kuşlar bile mutsuz! 
Mutluluğun resmini yapma uğraşında olan ressamlarımız, hatta mutluluğu tarif etmeye çalışan sanatçılarımız dahi mutsuz! Kim, kimi mutludur diye parmakla gösterebilir? 
İşte böyle bir sosyolojik yaşamın içerisinden geçerken, vatandaş ensesindeki enflasyondan kurtulamayınca mutfaklar nasıl mutlu olsun? 
Aşağıya dön zam, yukarıya bak şekli şemali belli olmayan vergi dilimleri... 
Marketlere gir ne olduğu, neyi tükettiğimiz belli olmayan gıda maddeleri. 
Güneş yine aynı yerden doğuyor, aynı yerden batıyor. 
Çile bülbülüm çile... 
Gücünüz varsa çekmeye devam. 
Her geçen günümüz çile içerisindeyken iki bin yirmi dört yılını uğurluyoruz