21. Yüzyıldayız. / Kadının “insan” olup olmadığını tartışıyoruz. “Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Kanunu” törpülenecek, kuşa benzetilip kaldırılacak. Hakları yok sayılan kadınlar oy uğruna, İstanbul Sözleşmesinden sonra ikinci kez cezalandırılacak. 2022’de 334 kadın öldürüldü, 245 kadının ölümü de şüpheli.

Çelişkiye bakar mısınız: Temel hak ve özgürlüklerin din gibi kabul gördüğü bir çağda, -“kadın hakları” “insan haklarından” ayrıymış gibi düşünülerek- karşısına, “tarihi süreç” içinde gelişen ve kadını, “cahiliye dönemi sosyal kurumu olan cariyelikten” kurtaramayan “İslami görüş” çıkarıldı. “Örtü” bahane edilerek, tüm gelişmiş haklardan kadın yoksun bırakılmaya çalışıldı. Kadının birey olması, kişilik kazanması, okuması, meslek sahibi olması, güçlenmesi, ayakları üzerinde durması, erkekle eşit haklara sahip olması kimi çevreleri müthiş rahatsız etti. Kadını durdurmak için din üzerinden politikalar ürettiler; 42.575.441 kadının erkeğin kötülüklerine karşı tek güvencesi de kuşa çevrilecek; kadın hakları hukuki dayanaktan yoksun bırakılacak!

Gün geçmesin ki kadınlar öldürülmesin. Çocuklar-kız-erkek fark etmez-“istismar” denilerek ırza geçme eylemi yumuşatılmasın-kirletilmesin. Her fırsatta kadın şiddet görmesin, aşağılanmasın, hakarete uğramasın. Oysa kadın insandır ve tüm temel haklara sahiptir. 85 milyonun yarısı kadındır. Kadınlar bu gerçeği görmeli ve haklarına sahip çıkmalılar. Erkekler kadınları kendilerine eşit ve insan olarak görmezler, haklarını vermezler. 

Bir beyni, bir düşüncesi, kendini idare edecek bir aklı, bilgisi yok mudur da, hep karar veren erkekler oluyor? Erkeğin fikri-düşüncesi oluyor da, kadının “fikri-düşüncesi” neden olmuyor? Yönetim erkindeki kadınlara “söz hakkı-düşünce hakkı” verilmiyor. “Kendi kaderini çizme, yazma, yaşama hakları yok.” “Fıtrat” diyorlar, kadınları uyutuyorlar, “analık dünyanın en kutsal işidir”, “cennet anaların ayaklarının altındadır”, deyip hesapta yüceltiliyor; “saçı uzun aklı kısadır”, “kadın erkeğin el kiridir”, “güçsüzdür, zayıftır”, “erkeğin hizmetkarıdır”, “sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin”, “dişi köpek kuyruk sallamazsa erkek köpek peşinden gitmez” sözleriyle de hiçbir hak tanımadıkları gibi, öldürülmesine, şiddete uğramasına da göz yumuluyor, sonra da imzaladıkları “sözleşmeleri” kaldırıyorlar, çıkardıkları yasaları uygulamıyorlar. Yöneticileri, yasa koyucuları ve uygulayıcıları da “analar” doğurdu. Kadın şiddet görürken, bıçaklanıp kurşun yağmuruna tutulurken, testere ile doğranıp çöp poşetlerine doldurulurken, erkeklerin aklına kendi anası gelmiyor. Empati yapmıyor. 96 yaşında ölen teyzem, “ilk kez insan olduğumuzu Atatürk’le öğrendik, O’na kadar kimse bizi insan yerine koymamıştı” diyor ve her fırsatta Atatürk’e dua ediyordu.

Çocukların ırzına geçiliyor, “haber yapılıp duyurulmasın” diye, “yasak” getiriliyor, bir günde “iddianame” hazırlanıyor, aynı gün iddianame kabul ediliyor, aynı gün, dünyanın en hızlı yargılaması yapılarak, “suçlular” cezalandırılıyor(?). Olay kapatılıyor: Böyle bir uygulamada korunan çocuklar, aileler değil, suçlulardır, yandaşlardır.

İstanbul Sözleşmesi, “kadın hakları evrensel beyannamesidir.” Kadının, çocuğun, ailenin, toplumun korunması ve sağlıklı olmasında müthiş bir katkısı, bağlayıcı özelliği, sorumlulukları artırıcı gücü vardı. Kendilerini “İslami” olarak tanımlayan iktidar çevresi ve tarikatlar, olmadık bahanelerle sözleşmeye düşman kesildiler ve kaldırılmasını istediler. Cumhurbaşkanı, bir gece, “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’umuz var. dedi ve sözleşmeyi kaldırdı. 

Kendini “İslami” diye tanımlayan bir parti, iktidarla kuracağı ittifaka, otuz maddelik “bir deklarasyon” sundu. “Ailenin Korunması ve Kadına Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un kaldırılmasını istedi. Bu, “kadın şiddet görsün, öldürülsün, hiçbir hakkı, hukuku” olmasın demektir. Ve iktidar tarafından kabul gördü, ittifak ortağı oldu.

İktidar partisinin gurup başkan vekili bir hanım, “Hayır, kadın hakları bizim kırmızıçizgimizdir” deyince kızılca kıyamet koptu. Partilileri, televizyonları ve gazeteleri aracılığıyla linç edilmeye kalkıldı: “Bizim partinin temsilcisi olarak nasıl kadın haklarından söz eder, sahip çıkar ve kadını korumaya kalkar? Erkeğin yanında kadının hakları olamaz.” Merak ediyorum: Bu Hanımefendi, aynı partiden aday adayı oldu mu?” Kişilikli, tutarlı ve ilkeli bir insan inançlarının, düşüncelerinin “temsil edilmediği” bir yerde durmaz.(Şimdi, bu Hanımefendi, “Yoruldum” diyor, kendisine yöneltilen sorulara yanıt vermiyor.)

Uygulanmayan 6284 sayılı yasa: 

  • Kadına ve yanındaki çocuğa barınacakları bir yer sağlanmasını emrediyor.
  • Yaşamsal tehlikesi olduğunda, isteği üzerine kadının korunması sağlanıyor.
  • Yaşamsal tehlikenin bulunması ve önlenmesi halinde “Tanık Koruma Kanunu hükümlerince kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerin değiştirilmesini” öngörüyor.
  • “Şiddeti uygulayanın silahını kolluğa teslim etmesini, konuttan uzaklaştırılmasını” gerçekleştiriyor.  

Aileyi korumakla kendilerini sorumlu tutanlar(!) yasayı uygulamadıkları gibi-İstanbul Sözleşmesi’ni de kaldırdılar. Aile, kadın ve çocuk haklarının hukuki dayanağını yok ettiler. Kadına düşman parti ittifaka katılınca, iktidar da “kadın düşmanı” olmadı mı? Ailenin temeli anne ve çocuklardır. Anneyi, çocukları korumayanlar aileyi koruyabilirler mi?” 

İslamiyet’ten önce “kız çocukları diri diri kuma gömülürdü” masalıyla yıllar yılı insanlar aldatıldı, geçmiş kötülenmeye çalışıldı, “cahiliye dönemi” dendi, ama kölelik-cariyelik bir eski kurum olarak yaşatıldı. Peygamber’in ilk eşi “kuma gömülmekten(!) kurtuldu, ticaretle uğraştı, zenginleşti, kervan sahibi oldu. Bunları yapacak kadar özgürdü ve hakları vardı.  “İslamiyet öncesi”, söylendiği gibi çok kötü bir zaman olsaydı Hz. Hatice ticaretle uğraşıp büyük bir güven duyduğu Peygamber’i kendine eş olarak seçebilir miydi?

Bizim toplumda babalar kızlarının tanrılarıdır, ne derlerse o olurdu. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde kadının kişiliği yok edilmeye, tercih hakkı elinden alınmaya çalışılıyor. “Kendine güveni, düşüncesi, işi, kurabildiği bir dünyası olmasın” istiyorlar. Yönetim erkinin gözünde de kadın “çalışmasın, çocuk doğursun, kırsın dizini otursun, yemek pişirsin, kocasının isteklerine, arzularına ve eline baksın, rolünden öteye geçmesin.” 

Söz insanın kendisidir. Ve “kadının sözü, yaşama hakkı” elinden alınırken, “kız çocuğu okumasın”, “kadın insan olmasın”, “cahil kalsın” dediklerini anlayabiliyorlar mı? “İmamların kıydığı nikahlarda kadının ekonomik-sosyal hiçbir hakkı kalmadı. Zina suç olmaktan çıkarıldı.” Bu yapılanlarla, ailenin temeline dinamit konuldu. Ama bol bol “demagojiyle”, yalanla kadınlar aldatıldı, kandırıldı. Nedense pek çok kadın hukuki dayanaktan yoksun bu masallara inanıyor, yaşamı sorunlardan kurtulmuyor, ayakları üzerinde duramıyor, yalnız, bir başına kalıyor, kimilerine, bırakın devleti ailesi dahi sahip çıkmıyor. Kadın neden bu denli umarsız bırakıldı ve öldürülüyor? Bir düşünün, tekrar tekrar düşünün: Yanlışlık sistemde mi, yoksa dayatılan kültürde mi?

Sevgiyle, esenlikle kalınız.

6284 SAYILI KANUN NEDİR?

6284 sayılı Kanun, şiddete uğrayan ya da uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirleri düzenliyor.

Kanun’da şiddet; fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmenizle veya acı çekmenizle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketler olarak tanımlanıyor.

6284 SAYILI KANUN'UN SAĞLADIĞI HAKLAR

1) Kendisine ve gerekiyorsa beraberindeki çocuklara, bulunduğu yerde veya başka bir yerde uygun barınma yeri sağlanması.

2) Hayatî tehlikesinin bulunması hâlinde, ilgilinin talebi üzerine veya resen geçici koruma altına alınması.

3) Kadının hayatî tehlikesi bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi.

4) Şiddet uygulayanın, silahlanı kolluğa teslim etmesi, konuttan uzaklaştırılması.

GÜNÜN MANŞETLERİ

Yeni Akit yazarı Zekeriya Say, Yeniden Refah Partisi'nin (YRP) Cumhur İttifakı'na katılma şartı olarak ileri sürdüğü 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un değiştirilmesi talebine, “kırmızı çizgimizdir” diyen AKP Genel Başkanvekili Özlem Zengin'i hedef aldı, AKP yönetimine çağrı yaptı. 

Say Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Kimle görüşsem, 'Özlem Zengin aday olursa AK Partiye oy vermeyeceğim' diye yemin ediyor. Bu da vatandaşın kırmızı çizgisi. AK Parti yönetimi, tabanda çığ gibi yükselen bu tepkiye kulak vermeli. Özlem Hanım da inatlaşmayı bırakıp partinin önünü açmalı.” görüşünü savundu.