Akçaabat, hem doğal güzellikleri hem de kültürel zenginliği ile bilinen önemli ilçelerimizden biridir.
Sahil kenti oluşunun yanı sıra, geniş bir hinterlanta hitap etmesi, Akçaabat'ı tarihin her safhasında önemli kılmıştır.
Bölgede hakimiyet kurmaya çalışan güçler asırlar boyunca hem denizden hem de güneyden gelen tehlikelere karşı önlemlerini alma adına yapılar oluşturmuştur.
Dönem örnekleri içinde kaleler önemli yer tutarken idari yapılanma anlamında da, farklı ihtiyaçlar doğrultusunda coğrafi dağılım içinde bölgesel teşkilatlanmalar oluşmuş.
Akçakale/Mersin/Yoroz ekseninde M.S. 2. yüzyıldan başlayıp Osmanlı (17. yüzyıla kadar) döneminde kayıtlarda Kordil, Kordyle diye geçen bölgenin geçmişini araştırmak için arşiv çalışması yapan konunun uzmanı Zehra Topal önemli bir esere imza atmış. Osmanlı arşivlerinde geçmişin izlerini arayan Akçaabatlı araştırmacı yazar Zehra Topal, titiz bir çalışmayla yöresel tarihten öte kadim bir geçmişi günümüze taşıyan önemli bir eser ortaya koymuş.
Kitap, yerel tarih araştırmaları konusunda Trabzon'a nitelikli eserler kazandıran Serander Yayınevince, yayınlanmış, eser 676 sayfadır.
Bu kitapta sadece Akçaabat’ın/Trabzon’un tarihini değil yerleşik halkın arşivlerdeki bilgilerini de bulmak mümkün.
Zehra Topal’ın uzun inceleme ve araştırmaları sonunda hazırladığı “Akçaabat'ın Kadim Yerleşkesi Kordyle” kitabında yöremizin halk kültürüne yönelik çok değerli bilgileri de mevcut.
Altının iyisini sarraf anlar misali titiz bir çalışmayla ortaya çıkan bu kitabın içeriğini yazarı Zehra Topal'ın kaleminden okuyalım:
KORDYLE
(Akçakale-Mersin)
Bu eser, bir yerel tarih çalışması olup; bugün iki farklı mahallenin (Akçaabat ilçesine bağlı Akçakale ve Mersin) yer aldığı, Osmanlı döneminde (XVII. yüzyıla kadar) ve fetihten önce de Kordyle (Kordil) adıyla tanımlanan bölgenin tarihi sürecini ihtiva etmektedir.
Askeri haritalarda Kordyle (Kordil) olarak işaretlenen yer, aslında bugünkü Akçakale Burnu/Limanı’dır. Literatürde Kordyle, Cordule, Khordule, Cordile, Kordila, Kordili, Cordyle, Kordil, Gordil gibi imlalarla ve sık geçmektedir. Literatürde bu kadar çok yer bulmasını; fırtınalı havalarda Trabzon’a ulaşamayan gemilerin sığındığı küçük bir limana sahip olması, burada St. Phokas [Ayos Fokas] adında bir manastır ve de Trabzon şehrinin savunulması için çok önemli olan bir de kale bulunmasına borçludur.
Antik kaynaklarda Kordil’den ilk bahsedenin Ptolemaios olması, tarihçesini yazılı olarak M.S. II. yüzyıla kadar indirmektedir.
Osmanlı arşivinde yer alan belgeler incelendiğinde, Osmanlı bürokrasisi tarafından bir köyden ziyade idari bir bölge olarak değerlendirildiği anlaşılmaktadır. Ancak yapılan araştırmalar bölgede Kordil adı duyan ya da bilen bulunmadığını göstermiştir. Ad, XVII. yüzyıla kadar Osmanlı bürokrasisi tarafından kullanılmış, bu tarihten sonra bölgede altı adet köy ortaya çıkmıştır. Bunlar: Akçakale, Gökçekaya [Karziya], Mersin, Taşlıca [Vartara] , Üzümlü [Koftez] ve Şula’dır [Yalıköy’ün bir bölümü].
Doğuda Akçakale deresinden başlayıp, devamında Karziya’yı [Gökçekaya] içerisine alarak güneye uzanan, güney sınırı konusunda kesin bir şey söylenememekle birlikte (Lalank ve Eskiköy ile sınırdaş olduğu varsayılıp) güney batıda Koftez [Üzümlü], batıda Vartara [Taşlıca] ve Şula köylerini de kapsayıp, en batıda Çağur’un doğusundaki Karanlık ırmak ve Marula/Marala deresinde sonlanan bölgenin Kordil adı altında dikkate alındığı, Osmanlı kayıtlarından tespit edilebilmektedir. Kuzeyinde Karadeniz bulunuyordu. Bu düzenlemenin fetih öncesinden kalması muhtemeldir.
Yöreye dair ulaşılabilen bütün bilgi ve belgeler taranıp, diğer unsurlarla birlikte Çepni-Türkmen yerleşmesiyle de iç içe bulunan bölge, bu eserde her yönüyle ele alınmıştır.
Eserin hazırlanmasında; arşiv belgeleri, vakfiyeler, nüfus defterleri, salnameler, bölgeyi ziyaret eden seyyahların eserleri ve bölgeye dair daha önce yapılan araştırmalardan yararlanılmıştır. Devamında Cumhuriyet dönemi incelenerek, belgeler yanında görsel ve sözel malzemelerden istifade edilmiştir. Günümüzdeki kültürel yozlaşmanın fazla etkilemediği, bir kısmı okuma yazma dahi bilmeyen doksan yaş civarındaki insanlarla yapılan söyleşiler de titizlikle kullanılmıştır.
Kitabın birinci bölümünü bölgenin tarihi gelişimi oluşturmaktadır. Bu bölümde; coğrafi yapı, Kordil adının anlamı, tarihçesi ve idari yapısı incelenmiştir.
İkinci bölümde; nüfusu irdelenmiş, yapılan iskânlara değinilmiş, bölgedeki Çepni varlığına yer verilmiştir. Osmanlı’da bugünkü anlamına en yakın nüfus sayımı olan 1835 tarihli nüfus sayım sonuçları baz alınarak ailelerin geriye dönük soy kütükleri gözler önüne serilmiştir.
Üçüncü bölümde iktisadi yapı incelenmiş; bölgedeki tarım (Osmanlı dönemi ve sonrasında bölgede yetişen ürünler) ve hayvancılık ele alınmıştır. Ticarethaneler ve bölgede icra edilen mesleklere de yer verilmiştir.
Dördüncü bölüme; manastır, kale, zaviye, kilise, derbent gibi kültür varlıkları konu olmuştur. Bu varlıkların tarihçeleri ve işlevleri gözler önüne serilmiştir.
Beşinci bölümde; sosyal ve kültürel yapıya yer verilmiştir. Bu bölümde; aile yapısı, âdetler, dil, inanışlar, deniz kültürü, mutfak ile yemek kültürü mercek altına alınmıştır.
Altıncı bölümde ise ulaşım, haberleşme, mimari, sağlık ve spor gibi konulara değinilmiştir.
Bölgede Manastır, kale ve zaviye gibi önemli yapılar bulunmaktaydı. Bunları defalarca Akçaabat Belediye Başkanları’na anlattım. Pek dikkate almadılar. Bunların hikâyesi etraflıca yazılıp, turizm açısından dikkat buraya çekilebilir.
Manastır; Karadeniz'de, özellikle ilk sırada Sinop olmak üzere Trabzon, Giresun, İstanbul ve Amasya'da (Karadeniz'in özellikle fırtına gören kesimlerinde) Phokas'ın adına inşa edilen tapınaklardan biridir. Bunlar Hagios Phokas olarak bilinirler (Aziz Phokas, Karadeniz'de “denizcilerin koruyucusu” olarak tanınmış, M.S. 4. yüzyılın ilk yarısında Roma İmparatoru Trianus döneminde Martir olmuştur).
Kale; Trabzon kralı II. Alexios zamanında, 1297-1330 yıllarında yapıldığı kabul edilen Ortaçağ kalesi Akçakale’de bulunmaktadır. Günümüzde kazılıyor, restore edileceği söyleniyor!
Kalenin 1700’lerin ortalarında harabe durumunda olduğunu Trabzon'daki Hatuniye İmâreti vakfının mütevellisinin, 1761 yılı Kasım ayının sonlarına doğru divana gönderdiği mektuptan anlıyoruz. Hatuniye vakfı içerisinde ve deniz kenarındaki Akçakale adlı kalenin harabe durumda olup yıkılmaya yüz tuttuğunu, hemen altında bulunan iskeleye gemilerin ve kayıkların sığındığını, bunların emniyetinin sağlanması ve de kalenin harap olmasından dolayı tamire muhtaç olduğunu belirtmiştir. Bu mektuba istinaden, kalenin durumu ve halkın vaziyetinin araştırılarak, çevresindeki halka baskı yapılmadan kalenin onarılmasına onay verilmiştir.
Zaviye: Bölgenin İslamlaşması ve Türkleşmesinde rol oynayan ve fetihten sonra Trabzon'da tesis edilen yedi adet zaviyeden biri Akçakale’de tesis edilmiştir. Akçakale’nin Tekke Mahallesi’nde yer alan zaviyenin 1980’lerde işlevini kaybettiği ve sonradan yıkıldığı söyleniyor. Ben orayı ziyaret ettiğim 2005 yılında temelleri ve etrafa atılmış mezar taşlarını gördüm. Zaviyenin arsasına patlıcan ve biber ekilmiş, 2022 yılında tekrar ziyaret ettiğimde arsasına apartman yapılmıştı.
Kordil, Osmanlı için çok önemli bir yer olmalı ki; 1486-1583 yılları arasında nüfusu, Akçaabat’ın merkezindeki bütün mahallelerin nüfus toplamından daha fazla. 1600-1680 arasındaki karışıklıklar sırasında nüfus dağılıyor. Mersin ve Karziya (Gökçekaya) köyleri halkı buraya derbentçi olarak yerleştiriliyor.
Derbent:
Farsça bir kelime olan derbent, sözlüklerde; “engel, geçit, boğaz, set, hudut bölgelerinde, dağlar arasında güçlükle geçilen boğaz” manalarına gelmektedir. Aynı zamanda istihkâm olarak kullanılan yerlere de bu isim verilmektedir. Asıl manası yüksek ve dik bayır üzerinden yol geçen tepedir.
Osmanlı döneminde, bugünkü anlamda polis ve jandarma kuvveti olmadığı için yolların ve geçitlerin emniyeti derbentçiler tarafından sağlanıyordu.
Trabzon'un batısında üç yerde Derbent adlı mevki bulunuyordu. Bunlardan biri Akyazı [Suva] sahilinde yeni yapılan Medical Park Stadyumunun güney doğusunda yer alan sırtlardır. İkincisi Yoroz limanının doğu tarafındaki kayalıklardır. Bu mevkiler halk arasında hâlâ devren ya da dervend olarak anılırlar. Üçüncüsünün ise eski Görele Kalesi yakınlarında yer aldığını Fallmerayer'in verdiği bilgilerden öğreniyoruz.
Ancak Akçakale deresinin doğu yamaçları, Kalisera (İspendam sınırları içerisinde yer almaktadır) olarak adlandırılmaktadır. Bu adın Kleisura'nın bozulmuş şekli olması muhtemeldir. Zira Kleisura dağ geçidi, küçük askeri mıntıka anlamına gelmektedir. Bu kelimenin Osmanlı'daki Derbent anlamına geldiği söylenebilir.
Çağur’un kuzey eteklerindeki kayalıklar (Yoroz limanının doğu yakasındaki) ise tam bir derbent özelliği göstermektedir. Bu yamaçların niçin “dervend” olarak anıldığını yerel halka sorduğumuzda, aldığımız cevaplar oldukça ilginçti.
Bunlardan biri; eski Trabzon-Giresun kara yolunun buradaki ormanın içerisinden geçtiği, bol virajlı ve tehlikeli bir yol olduğu, burada yolu koruyup, kollayan nöbetçiler bulunduğu, civarda bir de karakolun yer aldığı, karakoldaki nöbetçilere görünmeden, Trabzon tarafına geçilemediği şeklindeydi. Sözel kaynaklar, Yoroz limanının güneyinde yer alan “Karabacak Tepesi” adlı mevkiin diğer adının “Karakol Yeri” olduğunu da ilave etmişlerdir. Buranın, Trabzon'a geçişe veya Trabzon'dan çıkışa izin veren ve halkın söyleminde günümüze kadar gelen karakolun yeri olması mümkündür. Anılan mevki, Çarşıbaşı ilçe olmadan önce Vakfıkebir ile Akçaabat ilçeleri arasındaki sınır idi. Halk, eskiden doğu taraftan Akçaabat kazası, batıdan Vakfıkebir kazası jandarmasının karakola gelip, bilgi alışverişinde bulunduktan sonra her birinin kendi tarafına gittiğini anlatmaktadır. Bu cevaplar bir derbendin özelliklerini yansıtmaktadırlar.
Osmanlı iskânları vakıf ve müstakil derbent teşkilâtı vasıtasıyla gerçekleştirmiştir. Böylece harap ve sahipsiz yerler ziraata açılmıştır.”