Güzel bir sonbahar günüydü.
Yayla zamanı bitmek üzere bir kez daha gezmek istedik dağları.
Henüz sarı yapraklar ormanın yeşilliğine hâkim olma yarışını başlatmamışlardı.
Her rengin farklı tonları için gün sayan türlü ağaçların güzellikleri içinde ilk durağımız olan Maçka'dan zirveye doğru tırmanmaya başladık.
İlk durağımız yazar Turan Eyuboğlu'nun yazıhanesinin bulunduğu Maçka oldu.
Çaylarımızı içip Sümela yolu üzerinden Taşköprü Yaylası’na hareket etmek üzere güzel bir sohbeti sonlandırıp yola koyulduk.
Bu arada fırından yeni çıkmış sıcak pidenin kokusu arabanın içini sardığından olacak birer parça koparıp afiyetle yemeğe başlamıştık çoktan.
Sümela yolu boyunca takip ettiğimiz Altındere o eski coşkusuyla akmıyordu.
Bu yaz kurak geçmişti.
Dağlar da bu kuraklıktan nasibini almış otlar erkenden sararmış.
Vadi boyunca eşsiz güzelliğini bize sunan çam ağaçlarının görsel ziyafetinin çok yakın zamanda her rengin tüm tonlarını taşıyacağı tabloya hazırlık yaptığı bir mevsimdeydik.
Taşköprü’ye doğru…
Varış noktamız Kurtdere Yaylası’nı takiben gideceğimiz Taşköprü Yaylası idi.
Tarihi Taşköprü'den ismini alan yaylada yarım asırdır misafirlerini ağırlayan Osman Akgül'e yaptığımız geleneksel senelik ziyaretimiz için yollardaydık.
Sonbaharın ağır hüznünü yaşayacağımız yaylaları sarıya boyatmış sonbahar mevsiminin rahatlığı ile yol alırken, öncelikle dünyaca meşhur Sümela Manastırı'nın yaslandığı Karadağ'ın altındaki vadide bir mola  verdik.
Sümela'da kahvaltı hevesimiz yarım kaldı.
Tesislerde nefeslenir belki bir kahvaltı yaparız dedik.
Dedik de tesisler yenilenmiş ama kapalıydı.
Daha doğrusu terkedilmiş havası içindeydi.
Vadideki eski tesisler ömrünü doldurulmuştu.
Yenilenmesi gerekirdi.
Yenilendi.
Güzel de oldu.
Lakin gelin görün ki her yıl binlerce yerli yabancı turistin ziyaret ettiği Milli Parklar ve Sümela Ören Yeri’ndeki tesisler kapalı.
İşletilmiyor.
İhaleye veriliyor.
Alan olmuyor.
Neden diye sorduğumuzda, esnaf tabiriyle “kurtarmıyor” denilerek talipli çıkmadığı söyleniyor.
Tesisler işletmeye açılmalı…
Böylesi müthiş bir tarih ve doğanın tam ortasında olan tesisin neden çalışmadığını anlayamadık.
Yıllarca oradaki eski tesisler hizmet verdiler.
Şimdi yenilendi daha güzel ve sağlıklı hale getirildi neden çalışmasın ki!
Dediler ki taşıma sistemi engel olabilir.
Dedim nasıl yani?
Anlattılar: “Aracıyla gelen tesislere gelmeden otoparka çekiliyor. Oradan toplu taşıma ile minibüslerle manastıra taşınıyor. Ziyaret sonrası tekrar otoparka gelen ziyaretçiler araçlarına binip dönüyorlar Tesislerin olduğu yerde eğleşen yok yani anlayacağınız. Tur otobüsleri de tesislerin olduğu vadiye kadar çıkıyor ama oradan da turistler yine alınıp manastıra getirilip, dönüşte de otobüslerine binip gidiyorlar.” Böyle bir taşıma uygulaması oradaki işletmenin istenen düzeyde iş görmesini engeller mi?
Engelleyebilir.
O zaman çözüm bulmak gerek.
Çözüm bulunur bulunmaz bilmem ama her aklı selimin bilebileceği gibi o yeni yapılan tesislerin üzerinden öylesine kullanılmadan iki kış daha geçerse yazık olacak güzelim binalara.
Olur olmaz, Ganita Sahil düzenlemesinde olduğu gibi acaba Büyükşehir Belediyesi o tesislerin işletmesini kendi üzerine alabilir mi?
Önümüzdeki sezon da boş kalırsa o tesisler çok yazık olacak.
ÇEŞME DE, TURİZM DANIŞMA DA YOK!
Bu arada dağların ardından akıp gelen suların aktığı çok güzel bir çeşme vardı hemen yol üstünde ziyaretçiler soluklanıp su içerdiler.
Nedendir o çeşmeyi de göremedik.
Sadece çeşmeyi mi?
Gayet donanımlı yaz kış hizmet veren Turizm Danışma Bürosu da vardı Orman Şefliği’nin hemen yanı başında.
İyi bir tanıtım ve danışma hizmeti veriyordu.
O da yoktu.
Kültür ve Turizm Müdürlüğü bu konunun üzerinde durur diye düşünüyorum.
Yolculuğumuz devam ederken Çakılgöl Kış Turizm Merkezi Projesi’nin halen hayata geçirilemediğini de görmüş oluyorduk.
Yer yer bozuk ta olsa Dilaver Yaylası altına kadar yol rahat seyahat etmemize imkan sağlıyordu.
Yaylaların ürkütücü yalnızlığına eklenen hüznü çağrıştıran otlakların sarı rengi içinde kaybolan koyunların çıngıraklarından yayılan senfonik sesleri bozan çoban köpeklerinin de havlamaları olmasa bu mevsimde dağların ıssızlığı hiç çekilmezmiş.
Öyle bir yalnızlık kaplamış ki yaylaları, gök mavisi bile hüznün rengini değiştiremiyor.
Bir daha, “Ya kısmet” diyor sararan otlar, kuruyan dereler, otlakta son günlerini geçiren çobanlar, koyunlar ve sadık dostları çoban köpekleri.

Taşköprü Yaylası'na vardığımızda yolların kesiştiği noktada tesisleri ile hizmet veren Osman Akgül'ü ve müşterilerini görünce, “insansız hiçbir güzelliğin” öneminin olmadığını bir kez daha anlamış olduk.