Biliriz ki herkesin çocukluğunun geçtiği yer, dünyanın en güzel yeridir, efsunlar diyarıdır. Ben çocukluğumu bir işçi köyü olan Damar’da geçirdim. Damar, Artvin’in Murgul ilçesinin yüksek bir köyü. Bakır madeniyle, işçileriyle ve çok yaman kışlarıyla bilinir.

Nicedir geride kalmış yıllardayım,

60’lı, 70’li yıllarda.

Gözlerim buğulu, çocukluğumun yollarındayım.

Kaybolmak istiyorum,

Zamanın derinliklerinde kaybolmak.

Kaybolarak yeniden doğmak.

Yeniden doğmak, kirlenmemiş zamana.

Hani zamana yolculuk diyorlar ya, işte öyle bir şey.

İnsanların insan, doğanın doğa olduğu zamana.

İki göz evimizin, mutluluğu konuk ettiği zamana.

Her şeyimiz vardı ve yerli yerindeydi her şey.

Her şeyimiz; masumiyet, sevgi ve kanaat.

Her şeyimiz emek ve alın teri.

Ülkenin dört bir yanından gurbet insanları,

Ve işçiler diyarında işçi çocukları.

Soframız kutsal, kursağımız helal.

Toprağa doğmuştuk adeta,

Güneşe ve yıldızlara.

Oyunlarımız sayısız ve gerçek,

Sınırsız arkadaşlık ve kucaklayan doğa.

Mevsimleri doya doya yaşardık,

Kışımız kıştan güzel, yazımız yazdan.

Kışımız kayar giderdi kızak sırtından,

Yazımız kiraz ve elma dallarından,

Özgürlüğümüzü haykırırdık Damar çayırlarından.

Terden adam olurduk top sahasında,

Ve nefes alırdık Kotil’in fırınında.

Ya da kapıları her zaman açık olan komşularımızda.

Hele birde yerimizi alabilirsek Gezmiş’in sinemasında,

Ve alkışlayabilirsek filmin kahramanlarını,

Oluştururdu hikayelerimizin en güzelanlarını.

İşçiydi babalarımız, hepsi emekçi;

Madenci, lağımcı, sıhhiyeci, greyderci, çavuş, bekçi.

Alnı açık, cefakar insanlardı hepsi,

Annelerimizse varlığımızın firdevsi.

***

Ve okulumuz, okul yollarımız,

Kar tüneline girmiş, okul aylarımız.

Kar fırtınası kuşatmasında bedenlerimiz,

Buz tutmuş zamanlar, yol arkadaşımız.

Yanık yağ kokulu sınıflarımızda,

Siyah beyaz güller açardı,

Gözlerimizde ışık ışık güneş.

Siyah bezden dikilmiş sırt çantalarımız,

Ve içinde hayal dünyalarımız.

İlk öğretmenimiz,

İplere dizili fişlerimiz,

Ne değerli, ne güzeldiniz.

Çocuk dünyamızın aydınlığı oldunuz.

Ve nihayet kara önlükten şapkaya geçiş,

Kanatlanıp uçmak, ya da adam olmak gibi.

Yanaklarımıza düşen allar,

Ergenlik mahcubiyeti,

Beynimizde yeni yetme burgular,

Kovalar büyük hayalleri.

***

Zamanı mı gelmişti ne?

El sallayıp Damar’a,

Karıştık gözyaşlarına.

Katıldık gönülsüz göçlere,

Göçtük bizden ötelere.

Ötelerde yeni bir dünya,

Yaşadıkça vedalaştık doğaya,

Yaşadıkça alıştık yapaylığa.