Kadim medeniyetler tarafından gençlik ve ölümsüzlük ağacı olarak görülen “Hayat Ağacı”; doğanın ve yaşam döngüsünün temsilcisi olarak kabul edilir. Ağaç; kökleriyle yeraltındaki dünyayı, gövdesiyle orta dünyayı, dallarıyla gökyüzünü temsil eder.
Ağaca; bilgelik, büyüme ve yeniden doğuş gibi anlamlar da yüklendiği de bilinmektedir.
Kavram yaygın dinlerde de varlığını sürdürmüştür.
Eski Türk geleneğine göreyse Hayat Ağacı dünyayı;göbeğinden, öte aleme ve “Demir Kazık Yıldızına” (Kutup Yıldızı) bağlayan bir ağaçtır.
Mitolojide derin anlamlar yüklenen hayat ağacında insan kendisini görür aslında.
İyi de hayat ağacını yaşatan nedir?
Hayat Ağacı; üç ana kökten beslenir, hava ve su.
Ya diğeri?
Diğeri “Adalet”
Hava kadar, su kadar kıymetli adalet.
&&&&
İnsanlık; iyi olarak tanımladığı bir toplumsal düzeni,dolayısıyla var olan hukuk sistemini adalet olarak tanımlamıştır. Ve adaletin gerçekleştirilmesi hemen her dönemin ideali olmuştur.
Böyle olmakla birlikte; adalet, bütün uygarlıkların ve her çağın temel sorunu olmaya devam etmiştir. Yani Hayat Ağacının bir damarı genelde tıkalı olmuştur.
Hukukun kurumsal izlerini ilk kez Sümerlerde görüyoruz. Esasen birçok bilginin hayat ağacı Sümerlerde yeşerdi.
Mezopotamya kültüründe güneş her şeyi aydınlatır ve yer yüzündeki her şeyi kendi ışığından faydalandırır. Bu bağlamda güneş, kadim Mezopotamya kültüründe adaletin simgesi olarak da kabul görüyordu.
Adalet kavramı daha sonra insanın aklında terazi imgesiyle yer aldı. Adalet; Themis heykeliyle, bir elinde kılıç, bir elinde terazi ve gözleri bağlı bir bayanla imgeleştirildi. Themis,Yunan mitolojisinde adalet ve düzen tanrıçasıdır; kılıç,adaletin verdiği cezaların caydırıcılığını, terazi adaletin dengeli dağıtılmasını, gözün kapalılığı tarafsızlığı ve evrenselliği simgeler.
Sümer tabletlerine göre “Adalet bir lütuf değildir”
Adalet insan için; hava kadar, su kadar elzem ana yaşamkaynağıdır.
&&&&
“İl gider, Töre kalır.” Söylemi, Türk töresinin en temel ilkelerinden biridir. İl, devlet demektir, o halde Töre devletten daha önemli görülmüştür.
Buradan yola çıkan Şeyh Edebali, devleti kuran iradeye çok değerli bir öğütte bulunmuştu: “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”
İnsan neyle yaşar? Hava, su ve adalet.
Timur; “Ülkeler kılıçla alınır, ancak adaletle yönetilir” derken hayat Ağacının en temel damarına dikkat çekiyordu.
Birçok toplumda adalet, eşitlik kavramıyla birlikte değerlendirilmiştir. Bu bağlamda birçok düşünür “Devletin dini adalettir” söyleminde bulunmuştur.
Hz. Muhammed, Mekke’de yaşama alanları iyice daraltılan bir grup Müslümanın Gayr-ı Müslüm bir ülkeye, Habeşistan’a göç etmelerine izin verdi. Zira Habeş Kralı Necâşî, adaletiyle ün salmıştı. Burada da temel belirleyici unsur yine adalettir.
Adaletiyle tanınan Hz. Ömer, valilerinden birinin yaptığı haksızlığın çözümünü huzurunda arayan bir Gayr-ı Müslime “ben Nûşîrevan’dan daha az adil değilim” diyerek tutum sergiledi.
Hz. Ömer’e esin kaynağı olan Nûşîrevan, bir gayr-ı müslimdir; oğlunu ve vezirini adaletsiz uygulamalarından dolayı ölümle cezalandırmış gözü kara bir “Adildir”. Ve bu yönüyle haklı bir üne sahip olan Sasani Kralıdır.
Adalet sınırsız büyüye sahip evrensel bir değerdir.
Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig’inde: “Adalet olan yerde kurt ile kuzu birlikte yaşayabilirler” “Bey ile gedanın (Alt seviye), oğul ile yabancının kanun karşısında farkı olmamalıdır” gibi temel adalet kavramlarından bahseder.
Kâinatın ruhunu oluşturan adalet, ahlakın da vicdanıdır.
Şüphesiz ki Allah adaleti emreder.