Her başlangıç heyecan vericidir, her başlangıç sancılı.
Umutlara ve bilinmeyenlere gebe…
Bugün bu satırlarla ben de, bahsettiğim bütün bu duyguları doruklarda yaşayarak yeni bir başlangıç yapıyorum.
Her satırın beni mutlu ettiği oranda siz okuyuculara keyif vermesi dileğiyle; merhaba!
Çocukluğum Zonguldak’ta geçti benim. Rahmetli babaannemin evinin sağında solunda, “şirket evi” denilen, TTK lojmanları vardı. Komşularımız maden işçileriydi. Babaannemin bir keresinde komşu kadınları, “Kocalarınızı duayla gönderin işe, yerin kaç kat altına giriyorlar” diye tembihlediğini duydum. Çocuk aklıma çok ağır geldiğini hatırlıyorum; bir insan sevdiğini nasıl olur da geri gelmeme ihtimali olan bir işe gönderebilir?
Onlar da göndermesinlerdi.
Dedim ya çocuğum; kaza, kader, teslimiyet nedir idrak edemediğim zamanlar.
Geçtiğimiz gün ajanslara düşen bir haberdi bu anımı hatırlatan. Polis Memuru Yusuf Ceylan’ı işe uğurlayan eşi, önce yaralandığı, sonra şehadet haberini aldı; Allah’tan şehidimize rahmet, ailesine sabır diliyorum.
16 yaşında bir genç, gecenin ilerleyen bir saatinde, kontrol noktasında çarpmak suretiyle ölümüne sebep oldu Yusuf Ceylan’ın. Bakkaldan sigara alması kanunen yasak olan bir genç, direksiyon başına geçip bir insanı hayatından etti.
Şehidimiz için düzenlenen törende konuşan Vali İsmail Ustaoğlu çok önemli bir şey söyledi. “Ailelerimizin çocuklarının gecenin o saatlerinde nerede olduklarını bilmesi önemlidir.”
Anne baba olmak tanımlarla olsaydı keşke, çünkü o tanımlarda çocuğu yetiştirmekle ilgili hiçbir ifade yer almaz. Babanın sözlükte 14 ayrı anlamı var mesela ama hiçbirinde “doğruyu gösteren, sorumluluğunu alan, kendisi ve toplum için faydalı birey olmasını sağlayan” vs. demez.
Ama anne baba bunları yapmayacaksa ne yapacak?
Çok benzer bir olayı geçtiğimiz hafta yaşadık; Başak Cengiz adında gencecik bir kadını vahim bir cinayet haberi ile tanıdık. Rabbim rahmeti ile muamele eylesin, ailesine sabır versin. Katil zanlısının annesi, “13 yaşından beri hasta, ilaçlarını içiremedik” dedi.
O anne baba oğullarına ilaçlarını içirebilseydi, tedavisi o yaşlarda doğru başlasaydı bugün belki biz Başak Cengiz adını bilmiyor olacaktık ki eminim bundan da çok mutlu olurduk.
Her iki olay da yargıya intikal etti, kimin doğrudan ya da dolaylı hatası varsa hukuk önünde hesap verecektir. Ben burada bir anne ve eş olarak vicdan mahkemesini kuruyorum, kendimi maktullerin anneleri, eşleri ve hatta çocukları yerine koyuyorum. Ve içinden çıkamıyorum!
Çocuklarımıza sahip çıkalım, sakınalım, yönlendirelim, gereken yerde “Neredeydin, ne yaptın, niye yapmadın?” diyelim, hesap soralım.
Anne babalığın bir el kitabı yok maalesef. Her birimiz yaşayarak, deneyimleyerek öğreniyoruz. Ama iyi ya da kötü her durumun başımıza gelmesini beklemeyerek, başkalarının tecrübelerinden de ders çıkartmayı bilerek ilerleyelim bu yolda.