Yıllarca dinlediğimiz bir söylem var: İstanbul'un taşı toprağı altın! En çok da eski Türk filmlerinde geçer bu söylem.


 

Cumhurbaşkanımız taşı toprağı altın bu şehirde 27 Mart 1994 seçimlerinden sonra, 26 Mart 1999'da tutuklanana kadar belediye başkanlığı yaptı. O zaman İstanbul'un nüfusu 8 milyon idi ve sürekli göç alıyordu.

2013 yılında yaptığı bir konuşmada bu konuya değinen Erdoğan, “Dönemin hükümetleri bu göçün önüne geçecek tedbirleri almadılar. Ben vize uygulaması, nakil ilmühaberi dediğimde ‘Siz bu ülkede seyahat özgürlüğünü mü engelliyorsunuz?’ dediler." demişti.

Şimdi yıl 2022... Mülteciler Derneği'nin araştırmasına göre Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 24 Mart 2022 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 7 bin 917 kişi artarak toplam 3 milyon 754 bin 591 kişi oldu. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, Türkiye yaklaşık 183 bin Afgan sığınmacıya da ev sahipliği yapıyor. 300 bin Afgan ise kalıcı olarak Türkiye’ye yerleşmiş durumda. 1 milyon 500 bin kadarının da kayıt dışı varlığından söz ediliyor ve her geçen gün artıyor!

Sayın Cumhurbaşkanı bir zamanlar İstanbul'a girişleri vizeye bağlamayı teklif ederken şimdi bizim ülkemiz kayıt dışı göçün göz bebeği ve herkes elini kolunu sallaya sallaya giriyor. Peki ne yapılacak? Tabii ki kabul ediyorum; mültecilerin durumu ile ülke içinde göç eden vatandaşlarımızın durumu birebir aynı değil ama çok da benzerlik var.

Tamamını kayıt altına alamadığımız bu insanlar çalışıyor; daha az ücrete, zor şartlarda, bazen de sağlıklarını tehlikeye atarak. İnsani pek çok gereksinimden yoksunlar; çocuklar okula gidemiyor, sağlık imkanlarından yararlanamıyor, düzenli ve sağlıklı beslenemiyor, barınma ihtiyaçlarını kötü şartlarda karşılıyorlar. Güvenliklerini nasıl sağladıkları ise ayrı bir konu.


 

15 Mart 2022'de "Uluslararası İyilik Ödülleri" törenine katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Dün Irak'tan, Suriye'den, Afganistan'dan gelmişlerdi. Bugün Ukrayna'dan geliyorlar, bu ülke daima mazlumların sığınağı olmaya devam edecek." dedi. Ve ekledi: "Bu güzel ülkemizde ana muhalefetin başındaki ve yanındakiler 'seçimi kazandığımızda mültecileri ülkelerine göndereceğiz' diyorlar. Biz göndermeyeceğiz. Çünkü biz peygamberi bir metot olarak çok iyi biliriz. Biz ev sahipliğine devam edeceğiz. Bundan tedirgin değiliz. Sevgili milletimize sesleniyorum. Sıkıntılarınız olabilir, zaman zaman yük de olabilirler. Unutmayın bunun ecri çok büyüktür."

Tek tek bakalım istiyorum bu ifadelere...

Mülteciler yıllardır her şehirde ama ben daha "İyi ki de geldilere diyeni duymadım. Gittikleri yerlerin sosyal davranış kuralları ve kültürleri ile çatışma yaşıyorlar.

Cumhurbaşkanımız Peygamber Efendimizden örnek vermiş; mültecilerin ülkemizdeki varlığı, yurt dışından gelen yardımlara rağmen ekonomik olarak da bir yük. Üstelik dört kişilik bir ailenin açlık sınırının asgari ücretin üzerinde olduğunu düşünürsek Peygamber Efendimizin de buyurduğu gibi, yardıma önce en yakınımızdan başlamak gerekmez mi?

"Biz ev sahipliğine devam edeceğiz" dedi Cumhurbaşkanımız; iyi de o zaman onlar misafir ve misafir de gider.

"Bundan tedirgin değiliz" de dedi Sayın Cumhurbaşkanımız ama ben tedirginim. Sosyal medyada her gün yabancı uyruklu birilerinin kadınların ve hatta çocukların görüntüleri üzerinden tacizleri söz konusu. Bu konu bence hiç de yabana atılmayacak bir tehdit.

Mülteciler ile ilgili yaşananlara "Sıkıntılarınız olabilir, zaman zaman yük de olabilirler. Unutmayın bunun ecri çok büyüktür." değerlendirmesi ile bakmayı tavsiye etmek, manevi duyguları işin içine katmak benim hiçbir zaman ve dahi hiçbir konuda onaylamadığım bir yaklaşım.

Allah Tealâ Bakara 2/267'de buyuruyor ki, “Ey iman edenler! Kazandıklarınızın ve yerden sizin için çıkardığımız nîmetlerin iyilerinden (Allah için) infak edin. (Size verildiği takdirde) gözünüzü yummadan alamayacağınız (basit ve değersiz) şeyleri, hayır diye vermeye kalkışmayın!”

Ben buradan şunu anlıyorum; yardım yapacaksan bile bunu en iyi şekilde, kendi imkanlarına denk yapacaksın. E mültecilerin var olan sıkıntılarına yukarıda değindik.


 

Bu misafirlik aslında her iki taraf için de birtakım sorunları barındırıyor. Evet sırtımızı dönmeyelim ve en iyisini yapmaya çalışalım ama kendi insanımızın da ihtiyaç, kaygı, sorunlarını unutmayalım.


 

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu 16 Eylül 2021'de "Bu millete sözüm sözdür, en geç iki yıl içinde herkesi, bütün sığınmacıları davulla zurnayla memleketlerine göndereceğim. Irkçılık yapmadan, onların can ve mal güvenliklerini koruyarak göndereceğiz." demişti. Bundan iki gün önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşü için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz." ifadelerini kullandı. İki söylem arasındaki benzerlik bir benim dikkatimi çekiyor olamaz sanırım. Bence kimse "Bu ülkede muhalefet yok" demesin; bu ülkede iktidarın eylem ve söylemlerine yön veren bir muhalefet var.