Oysa ne kadar özlemiştik kışı, kış gibi kışı.
Zira ülkemiz, uzun zamandan beri yaman bir kuraklığın etkisi altında. Tarım alanlarımız, yer altı su kaynaklarımız, barajlarımız, derelerimiz, ormanlarımız, moda tabirle floramız, faunamız kısaca bütün dünyamız kuraklığın kıskacında nefessiz kalmıştı adeta.
Eski kışlar, “Anadolu efsanesi” gibi sohbetlerimizin ana konusu olmuştu. Hatta bazı yörelerimizde kar duasına bile çıkılmıştı.
“Eğer beklenen kış gelmezse; tahıl ambarı olan İç Anadolu, dram ambarına döner, yaşanmakta olan ekonomik ve sosyal sorunlar katlanarak artar.”
Bütün öngörüler bu doğrultudaydı. Dili olan ya da olmayan bütün paydaşlar kritik eşiği çoktan geçmişti.
Kasım ve aralık ayı yine hayal kırıklığı yaşattı. Yoksa beklenen kış bu yıl da mı gelmeyecekti?
Derken Ocak ayıyla birlikte kar yüzünü gösterdi.
Heyecanlandık, şöyle bir yüzünü gösterip vedalaşmasa diye dualarımız oldu ve romantik bekleyişlerimiz.
Ve gördük ki, beklediğimiz gelmişti nihayet. Şükürler olsun.
***
Kavuşmuş olmanın mutluluğunu gözlerimize yükleyip hayranlıkla izledik kar yağışını. Umut ve romantizm yağıyordu ülkenin dört bir tarafına.
Fakat oda ne, kısa bir süre sonra kışın gerçek yüzü, hiç de hazır olmayan yüzümüze doğru esmeye başladı. Zira lapa lapa yağan kar romantizmi sona ermiş, şimdi ne yapacağız gerçekliği fırtınaya dönüşmüştü.
***
Başta İstanbul olmak üzere hemen hemen bütün kentler, şehirlerarası yollar ve ücretli yollar hazırlıksız olmanın görüntülerini kışın ayazına kazıdılar.
İşte tam zamanıdır! Neyin diye sormayacağınızı biliyorum, zira artık hepimiz biliyoruz ki; biz her konuyu siyasete malzeme yapar, oradan bir çatışma alanı yaratmayı başarırız. Derdimiz; sorun üzerinde çözüm odaklı düşünmek değil, oradan olabildiğince siyasi rant devşirmektir, zira troller iş başındadır.
Yeni bir çatışma alanı oluşana kadar, özlemle beklediğimiz “romantik kışımızı” sağa sola çekmeye devam edeceğiz. Taraflar mümkünse rakiplerini baharı görmemek üzere buza gömmeye gayret edecekler.
Daha önce yaşadığımız; deprem, sel, yangın ve diğer doğal afetlerde olduğu gibi; kanallar “her konunun uzmanı olan isimleri” günlerce ekranlarda tutarak safların sıklaşmasına yardımcı olacaklardır.
Havanda su dövülecek ama sorunun köklerine yine inilmeyecektir. Sanıyorum sonunda asıl sorumlunun kara kış olduğu konusunda hemfikir olacağız. Öyle ya kışımız bu sene, hem kara hem de medyatik çıktı.
***
Peki, yollarımız nasıl?
Yollarımız ve standartlar…
Asla bir araya getiremediğimiz ikili.
Sürekli yenilenme ve yamalanma ihtiyacı duyan yollarımız.
Biz nasılız?
Sürücüler ve kurallar!
Birbirinden hiç hazzetmeyen ikili.
Bir taraftan emniyet şeridini kullanma uyanıklığımızla övünür, diğer taraftan tıkanan yollardan yakınırız.
Kar lastiği, zincir ve diğer kış gereçleri olmadan yola çıkma cesareti gösterir, kayma, tıkanma ve kazalardan şikâyetçi oluruz.
Trafik kurallarına Avrupa’da nasıl da özenle uyulduğunu imrenerek anlatır, yola çıktığımızda kural tanımamayı beceriymiş gibi aracımıza yol arkadaşı olarak alırız.
Her ihlalimizi, “Başkaları da yapıyor” diyerek vicdanımızda meşrulaştırıp, bir defadan bir şey olmaz aymazlığına dalarız.
Hatayı hep ötekinde arar, sorumlu biz olduğumuzda da kadere sığınırız.
Suçu; karda, fırtınada ayazda arayan yolarımızın yolcuları; bu bakış açısı, yollarımızı tıkamaya devam eder.
***
Mülkün sahibi beklentilerimizi boşa çıkarmadı kış geldi. Kıymetini bilmeliyiz diğer bütün nimetler gibi.
Eksiklerimizi ve hatalarımızı, kışa ya da rakiplerimize yükleme yanlışından artık vazgeçmeliyiz. Akıl ve bilimle sorunlara eğilmek, düzeltmek için cesur adımlar atmak, vatanseverliğimizin gerçekçi yansıması olacaktır.