Sevgili peygamberimizin bir Hadis’i şeriflerinde; “Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin” buyurmaktadır. Günlük toplumsal hayatımızda insan olarak hepimizin yaşadığı sıkıntılar vardır. Trafik kazalarından, hürriyetten mahrum olmaya, hastalıklardan, hastane sürecine kadar çeşitlilik gösteren sıkıntılarla mücadele ederiz. Bunlardan en önemlisi ağır bir hastalığı olan bir kişinin hastane sürecinde yaşadığı ve ümit ile ümitsizlik arasında gidip gelen duygusal kırılmalardır. Son yıllarda devletin artan imkânları ile orantılı olarak sağlık sektöründe de önemli hamleler yapıldı. Yeni hastaneler, donanımlar, fiziki ortamlar arttırıldı ve geliştirildi. Buna rağmen artan nüfus ve Türkiye’nin kamburu sayılan yabancıların milyonları aşan sayıları; tedavi hizmetlerini hem zorlaştırdı ve hem de tedavi kalitesini oldukça olumsuz etkiledi. Üstelik bu yabancılar çok şımarık ve kural tanımaz, sıra beklemez alışkanlıkları olan insanlar. Çoğu şehirlerde bizim insanımız hizmet almada çok geriden gelmektedir.
Şimdi gelelim esas konumuza. Hastanelerde tedavi gören ağır kanser hastalarının, patolojik inceleme sonuçlarına göre kullanılması uygun ve gerekli görülen ve bir kürü yaklaşık 106 bin lira olan ve 21 günde bir tekrarlanan ilaçları var. Bu ilaçların hasta tarafından karşılanması neredeyse imkânsız. Çünkü kaç defa tekrarlanacağını hastanın ilaca vereceği olumlu tepkiler belirleyecek. Eğer tepkiler tıbbı olarak olumlu olursa ilaç kullanım sayısı artarak devam edecektir. Belki 10 belki de 20 veya 30 defa kullanılabilecek durumlar ortaya çıkmaktadır.
Hasta yakınlarının toplamda milyonu aşacak olan bu ilaç paralarını ödemeleri neredeyse imkânsız. Ancak bunun için bir yol bulunmuş. Tedavi görecek kişi ile ilgili hastane kullanılması gereken “keystra” denilen ilacın kullanım onayını bakanlıktan istiyor. Onay gelince, hastanın tedavi sürecince gördüğü işlemleri ve hastalığının derecesini belirten raporu hazırlayıp, bu ilacın bu hasta için kullanılması gereğini belirten yazıları hazırlayarak hasta yakınına veriyor. Hasta yakını doğruca SGK’nın yolunu tutuyor. Kullanılan ilacın reçetesi ve faturası ile birlikte diğer belgelerle SGK Bölge müdürlüğünden bu hasta için istenilen ilacın sağlanmasını istiyor. SGK bunu ödeme yetkimiz yok diye reddediyor. Devamında Bölge İdare Mahkemesine “yürütmeyi durdurma” davası açılıyor. Yürütmeyi durdurma kararı alındıktan sonra, bu karar hastaneye ibraz ediliyor, hastane tedaviye başlıyor. Bir taraftan dava devam ediyor ve sonunda genellikle hastanı lehine sonuçlanıyor. Böylece tedavide kullanılan kanser ilacının parasını devlet ödüyor.
Şimdi sormak gerekir; yaklaşık 30-40 bin Türk lirasına varan avukatlık ücreti, 6-8 bin liraya varan dava açma ücreti yanında bu kadar karmaşık bir işlemi hangi hasta yakını hangi psikoloji ile takip edip sonuçlandırabilecek ki? Bu insanlara bunca zahmet ve sıkıntı vermek yerine, mademki mahkeme sonucunda devlet bu parayı ödeyecek, baştan ödesin. Araştırmasını tam yapsın. Bir suiistimal var mı-yok mu diye incelesin ve gerçek hastalara ikinci bir sıkıntı yaşatmasın diye hem temenni ve hem de feveran ediyoruz.
Hem; Sevgili peygamberimizin; “Kolaylaştırın zorlaştırmayın, müjdeleyin nefret ettirmeyin” hadisi şeriflerinin de gereği yerine getirilmiş olur.
Çünkü öğrendiğimiz kadarıyla ayni ilaçlar yurdumuzda sayıları milyonları aşan yabancılara ücretsiz uygulanıyor. Yabancı düşmanı değiliz ama en az bizde eşitlik istiyoruz! Hem de kendi vatanımızda!
Haksız mıyız?