Bir ülkenin sürdürülebilir kalkınması, sadece şehirlerin değil, kırsalın da güçlenmesiyle mümkündür. Ancak sanayi devriminden bu yana tarım sektörü, sanayileşmenin gölgesinde kalmış ve ikinci planda tutulmuştur. Bugün ise hızla artan nüfus, gıda güvenliği ve kırsal bölgelerde yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle tarım yeniden stratejik bir öneme kavuşmuştur.

Ancak kırsal kalkınma sadece tarımsal üretimi artırmakla sınırlı değildir. Çiftçilerin gelir seviyesini yükseltmek, yaşam standartlarını iyileştirmek ve sosyal adaleti sağlamak da bu sürecin ayrılmaz bir parçasıdır. İşte tam da bu noktada tarımsal kooperatifler devreye girer. Doğru yönetildiğinde kooperatifler, çiftçilerin bir araya gelerek pazarda daha güçlü hale gelmesini sağlar, maliyetleri düşürür, istihdam yaratır ve kadınların ekonomik hayata katılımını teşvik eder.

Fakat teori ile gerçekler her zaman örtüşmez. Kâğıt üzerinde kırsal kalkınmayı desteklemesi beklenen birçok kooperatif, ne yazık ki bazı fırsatçı yöneticilerin elinde çiftçileri sömüren yapılara dönüşmüştür. Devletin sağladığı teşviklerin adil bir şekilde dağıtılmaması, üyelere hizmet sunmak yerine kişisel menfaatlerin ön plana çıkması, kırsal kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biridir.

Bu süreci bizzat yaşamış biri olarak, tarımsal kooperatif adı altında yaratılan mağduriyetleri yakından gördüm. Özellikle Trabzon’da büyükbaş hayvancılık ve süt sığırcılığı alanında faaliyet gösteren bazı kooperatiflerin, çiftçilerin hakkını nasıl yediğine, devlet desteklerini adil dağıtmadığına ve üyelerini nasıl mağdur ettiğine şahit oldum. “Küçük olsun, benim olsun” anlayışıyla hareket eden bazı yöneticiler, kırsalı kalkındırmak yerine kendi ceplerini doldurmayı amaçladı.

Daha da vahimi, bu tür yolsuzluklara göz yuman ve hatta destek olan bir sistemin varlığıdır. 2016 yılında dört trilyon liralık bir projenin nasıl iç edildiğini gördüm. Devletin tarımsal kalkınmayı desteklemek için sunduğu bu bütçe, amacına uygun kullanılmadı ve bölgeye hiçbir katkı sağlamadı. Bugün o projede adı geçen bazı kişiler hukukun karşısında hesap veriyor, ancak bu yeterli mi?

Kırsal kalkınmanın gerçekten sağlanabilmesi için öncelikle kooperatiflerin sıkı denetim altına alınması şarttır. Devlet teşvikleri adil dağıtılmalı, üreticiler bilinçlendirilmeli ve liyakatsiz yönetimler sistem dışına çıkarılmalıdır. Şeffaf olmayan, hesap vermeyen ve denetimden uzak yönetimlerle kırsal kalkınmadan bahsetmek mümkün değildir.

Tarım bir ülkenin geleceğidir. Kırsal, şehirlerin temel taşıdır. Üretim olmadan şehirlerin de varlığını sürdüremeyeceği bir gerçektir. Bu yüzden kırsal kalkınmayı bir slogan olarak görmek yerine, somut adımlarla hayata geçirmek zorundayız. Aksi halde, bugünkü sorunlar daha da derinleşecek ve hepimizi etkileyecektir.

Adaletin olmadığı yerde huzur da olmaz. Güçlü devletler ve milletler, ancak adaletle yönetilen kooperatifler ve sağlam üretim birlikleri kurarak kırsal kesimi ayağa kaldırabilir. Kalkınmanın kırsaldan başlayıp adaletle korunacağı gerçeği, günümüz dünyasının en belirgin hakikatlerinden biridir. Kırsaldan güç alarak büyüyen, adaletle huzura eren bir toplum dileğiyle…