İnsanlık, bugün ulaştığı medeniyet seviyesine kolay yollardan gelmedi. Tarih boyunca nice zorluklar aşıldı, nice badireler atlatıldı. Her engel, her mücadele, insanlığın bilgi ve birikimini artırarak kültür dediğimiz büyük mirası oluşturdu.
Kültür, bir milletin kimliği, yaşam tarzı, maddi ve manevi değerleri, örf ve adetleri, dili, sanatı, inançları ve düşünce yapısıdır. Geçmişin izlerini taşıyan bu miras, aynı zamanda durağan değildir; sürekli gelişir, değişir ve zamana ayak uydurur. İnsan, kültürünü yaşatırken aslında onu dönüştüren bir aktördür.
Ancak bugün, kültürel mirasımız küreselleşmenin ve teknolojik gelişmelerin etkisiyle büyük bir değişim sürecinden geçiyor. Eskiden farklı kültürler arasında daha fazla hoşgörü ve anlayış varken, günümüzde bireylerin dünyası genişledikçe toplumsal aidiyet duygusu zayıflıyor. İnsana sunulan seçenekler arttıkça, kültürel normlar belirsizleşiyor, bireyler köklerinden uzaklaşmaya başlıyor.
Medya, eğitim, siyaset ve ekonomi gibi alanlar, kültürü yönlendiren en büyük güçler haline geldi. Dijital platformlar, televizyonlar, sosyal medya… Tüm bunlar, bireylerin benlik algısını, değerlerini ve kimliklerini şekillendiriyor. Popüler kültür, geleneksel değerleri geri plana iterken, bireyler “doğru” olanı medya aracılığıyla belirler hale geldi.
Bunun yanı sıra, göç olgusu da kültürel yapıyı dönüştüren önemli bir faktör. Göç, insanlık tarihi kadar eski bir olgu olsa da, günümüzde toplumsal yapıyı derinden etkileyen bir unsura dönüştü. Göç alan toplumlar, farklı kültürlerle iç içe yaşamak zorunda kalıyor. Bu durum, uyum sağlandığında bir zenginlik kaynağı olabileceği gibi, kültürel çatışmalara da yol açabiliyor.
Bugün geldiğimiz noktada, küreselleşmenin etkisiyle tek tip bir kültür oluşturulma çabası var. Baskın kültürler, diğer kültürleri asimile etme eğiliminde. Kendi değerlerini koruyamayan toplumlar, zamanla kültürel bağımsızlıklarını da kaybediyor. Oysa insanlığın gelişimi, farklı kültürlerin bir arada yaşaması ve birbirinden öğrenmesiyle mümkündür.
Bu yüzden kültürel mirasımıza sahip çıkmalıyız. Ancak bu, geçmişi olduğu gibi tekrar etmek anlamına gelmemeli. Gelenekleri yaşatırken, onları modern dünyanın gerekliliklerine uygun hale getirmeliyiz. Eğitim, sanat, bilim ve teknolojiyle desteklenmeyen bir kültür, yok olmaya mahkûmdur. Kültürümüzü korumak, onu geçmişte dondurmak değil, geleceğe taşımaktır.
Dünya hepimizindir. Ancak bu dünyada var olabilmek için kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve neyi savunduğumuzu bilmemiz gerekir. Kültürel değerlerimize sahip çıkmazsak, günün birinde onlara yabancı hale gelmemiz kaçınılmaz olur.
Bugün bize dayatılan değil, kendi özümüzden gelen kültürel değerlerle var olmanın yollarını aramak zorundayız. Ancak o zaman gerçekten özgür ve güçlü bir toplum olabiliriz.
Unutmayalım ki uygarlık bir durak değil, bir yolculuktur. Kültür, bizi geleceğe taşıyan en değerli hazinemizdir. Hazineye sahip çıkanlardan olmamız dileklerimle