Tarihi ve mitolojik bir geçmişe sahip olan kırmızı, insanlığın en gözde renklerinden biridir şüphesiz.

Kırmızı, Türk mitolojisinde güç ve kudretli temsil eder. Ayrıca, cesaretin ve aşkın sembolü olarak da kabul edilir. Türk bayrağının kırmızısında mitolojik esintiler de dalgalanıyor dersek abartmış olmayız.

Ülkemizdeki kırmızı aşkı, beyazla da birleştirilerek üst seviyede yaşanır.

“Kırmızı olsun beş lira fazla olsun” deyişi sanırım kırmızının, folklorik giysilerimizin ana rengi olmasıyla ilgilidir.

O halde şimdi en güzel kırmızının izini sürelim.

En güzel kırmızı için; Venedik’e mi, İran’a mı, yoksa İspanya’ya mı gidelim?

O kadar uzaklara gitmeye gerek yok, Edirne orada duruyor.

Zira bize göre en güzel kırmızı, Edirne kırmızısı. (Fransızların ifadesiyle Türk kırmızısı)

***

15. yüzyılda Edirne’de kök boya olarak üretimine başlanan bu büyüleyici renk, 1700’lü yıllarda Osmanlı sarayının her köşesinde kullanılırken ünü Avrupa’nın dört bir yanına yayıldı. Dönemin padişahı bir ferman yayınlayarak formül bilgilerinin paylaşılmasını yasakladı. Ancak casusluk yöntemleriyle renk, Avrupa’ya taşındı.

Türkiye’de uzun yıllar unutulan bu efsane renk şimdilerde Edirne topraklarında yeniden hayat buluyor. Edirne kırmızısı kızarmaya başlıyor.

***

Edirne, tarihten günümüze uzanan rengârenk bir şehir.

Roma’dan Bizans’a, Osmanlı’dan Türkiye cumhuriyetine uzanan süreçte kent her zaman gözde olmuş.

Bu kadim kenti görmek hep hayalimde doğrusu. Ve nihayet Ekimin son haftası Edirne’deyim.

Gezimin en güzel tarafı; kendisi küçük fakat özgül ağırlığı çok büyük olan bu kenti, bir Edirne gönüllüsünün rehberliğinde gezmem oldu.

Edirne’yi önce, Edirne İl Kültür Ve Turizm Müdürü Sayın Kemal Soytürk’ten keyifle dinledim. Anlatımı ve rehberliği gösterdi ki; O, tam bir Edirne aşığı.

Zevkle dinledim, ilgiyle gezdim ve anladım ki:

Tarih boyunca uğruna en çok savaşılan kent, Edirne.

Verimli topraklarını, damarlarında dolaşan üç nehrin coşkusuyla bereketlendiren kent, Edirne.

Osmanlı’ya başkent seçilip, İstanbul’un yolunu açan kent, Edirne.

Koca Sinan’ın ustalığını icra ettiği kent, Edirne.

Yakında kırmızısıyla yeniden donatılacağını düşündüğüm Türk kırmızısı kenti, Edirne.

Yazısı, kapısı ve yapısıyla öne çıkan ve inanç turizminin altın üçgeni sayılan camileri bağrında barındıran kent, Edirne. (Yazısıyla Eski Cami-Ulu Cami, kapısıyla Üç Şerefeli Cami, yapısıyla Selimiye Camii)

İçerisinde başta Hıdırlık tabyası olmak üzere birçok tabya barındıran kent, Edirne.

Erken dönem Osmanlı Bedestenlerinden birini yaşatan kent, Edirne.

Kervansaray ve han zengini kent, Edirne.

2. Bayezid Külliyesini özenle yaşatan kent, Edirne.

İttihatçıların önemsediği kent, Edirne.

Balkan Savaşlarının izlerini en derinden yaşayan kent, Edirne.

Merkezlik yaptığı Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetiyle, Milli Mücadeleye destek tavrını açıklayan kent, Edirne.

Yumuşak huylu insanların yaşadığı kent, Edirne.

Elbette Kırkpınar sahipliğiyle şehirlerin ağası olmayı hak eden kent, Edirne.

Daha neler, neler…

Gezginlerin dünyasında unutulmaz izler bırakacak kent, Edirne.

***

Gördüm ve anladım ki, Edirne’ye dair çok şey söylenebilir ama bir şey söylediğinizde her şeyi söylemiş olursunuz: “SELİMİYE”

Selimiye; Edirne’nin kıblesi gibi, her köşeden O’nu görüyor, O’na dönüyorsunuz. O her şeyin önünde ve her şeyin sonunda. O, varlığıyla şehri aydınlatan ve enerjisi hiç bitmeyen bir kandil.

***

Edirne’nin büyüsü elbette bizi derinden etkiledi. Umarım ki; Edirne özgün kimliği ve özgün rengiyle gelişerek ışık saçmaya devam eder. Ve umarım ki Edirne, İstanbul’un gölgesinden kurtulup hak ettiği değeri bulur. Bunun için merkezi ve yerel yönetimin Edirne’ye daha duyarlı davranmaları gerekiyor.