Biz; ümmet – millet, Türk – kürt, Alevi – Sunni, Trabzon’lu – Sivas’lı tartışmalarıyla dalgalanırken, insanımızın giderek bireyselleştiğini ve geleceğimizi karartabilecek yeni bir yaşam felsefesi oluşturtuğunu fark edemedik bile.
Bu yeni nesil yaşam felsefesi; kolaycılık, taklitcilik, moda, populist değerler ve kişisel menfaatler üzerine kurulan bir dünya öneriyor. Bu yeni fakat ölümcül dünyanın herkese cazip gelecek bir daveti var. Yaşlısından gencine, şehirlisinden köylüsüne ülkemiz insanı ne yazık ki bu akımın etkisine kapılmış durumda.
İdealizmin, inancın ve hatta imanın direnç alanları bu yaşama biçimi karşısında tutunmakta zorluk çekiyor. Bu akımın karşısında durması gereken kişi ya da kurumların, ölmez itmez diye düşündükleri değerleri kaybediliyor ve farkına bile varamadan, populist tutumlar yerine ikame ediliyor.
Artık “ben merkezli” bir hayatın bireyi olunmuş ve bir türlü tatmin olmayan egoya daha kolaycı bir dünya yaratma arayışına girilmiştir. Her şey, “ Kazan ama mutlaka kazan” üzerine kurulmuştur. Bu kurgu; diğer aile bireylerini, arkadaşlarını ve ülkeyi erezyona uğratacaksa bile yürütülmelidir. Zira bu felsefede acımak, başkalarını düşünmek, doğaya ve insana saygılı olmak, paylaşmak, yardımlaşmak, çalışarak elde etmek, elindekinin değerini bilmek yoktur.
Bu yeni akımın birey tipi;
* Kendi varı için, komşusunu dar edebilir.
* kolay elde etme hedefinin önündeki engellere savaş açabilir.
* Tüketime tapabilir.
* En yakının sırtına basabilir.
* Çıkarı için gözünü karartabilir.
* Nefisi için, başka dünyaları karartabilir.
* Dünyasına engel gödüklerine kalbini karartabilir.
* Rakiplerinin hayatını karartabilir.
* Yaptıklarını kimse görmesin diye ilişkilerini karartabilir.
* Son tahlilde kendi aydınlığı için dünyayı karartabilir.
*.............. Daha neler yapabilir neler?
Ve korkarım bu yeni birey tipinin yaptıklarını kanıksamaya başladık bile. Olup biten her şey normal, eski değerlerde çakılı kalanlarsa anormal.
Sanki topyekün bir dönüşme çılgınlığı yaşanıyor gibi, insanlık değerlerinin gözü karartılmış, toplum ise olup bitene seyirci. Bu dönüşüm altta kalanın üstünde kurulan bir dünya yaratıyor ve insanlığa, içinde insanlığın olmadığı bir dünyayı dayatıyor.
Toplum seyrede dursun; bu yeni birey tipi ne düşene uzatır elini, ne de samimi selama. O kendini en kısa sürede hedefe taşıyacak elin peşindedir.
Aileler, yaygın ve örgün eğitim kurumları, sokaklar, sokaklardaki akil insanlar ve merkezi yönetim artık lütfen bu toplumsal karartmaya kayıtsız kalmayalım. Zaman böyle gerektiriyor yalanına dur diyelim, çıkar ilişkilerinin dönüştürmeye çalıştığı topluma sahip çıkalım.
Bir insani değer, başlı başına bir dünya demektir. Yaşayalım ve yaşatılmasına gayret edelim, yeni nesil bireye de el uzatalım, çıkar dünyasının karanlığında insanlığının ölmesine seyirci kalmayalım.
Yarın çok geç olabilir...