Tolstoy, dünya klasiklerinin en değerli yazarlarından biridir. Onun eserleri, sadece edebi bir ziyafet sunmakla kalmaz, aynı zamanda derin hayat dersleri verir. Lise yıllarımda tanıştığım Tolstoy'un eserleri, beni derinden etkiledi ve bugün de gençlere bu eserleri okumalarını tavsiye ediyorum.

Tolstoy’un açgözlülük temalı eserleri, günümüz dünyasının aynası niteliğinde. Kapitalizmin ve tüketim çılgınlığının pençesine düşmüş modern insan, artık helal ve haram ayrımı yapmadan mala ve paraya saldırır hale geldi. Oysa insan, insanlığını sadece fiziksel varlığıyla değil, davranışları ve ahlakıyla kazanır. Kapitalizmin teşvik ettiği tüketim kültürü, medeniyetin, kültürün, ahlakın ve erdemin altını oyuyor. Hak, hukuk ve demokrasi gibi kavramlar dilimizden düşmezken, yaşamlarımızda bu kavramların izini sürmek zorlaşıyor. Söylediklerimiz başka, yaptıklarımız başka; içimiz başka, dışımız başka; aklımız başka, vicdanımız başka…

Global dünyada maddeyi ilahlaştıran ve sadece kendi çıkarlarına hizmet eden bir insan tipi yaratılmak isteniyor. Bu kişiler, doğayı, ormanları, dereleri, koyları, başkalarının hayallerini ve hikayelerini umursamıyor. Kendimiz dışında herkesi eleştirir hale geldik; biz hatasızız ama başkaları kötü. Bu mantık, modern insanın zihnini ele geçiren bir virüs oldu. Hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı, yaşam kalitemizi düşürdüğü gibi insani ve ahlaki yönümüzü de olumsuz etkiledi. Artık kimse kimseye güvenmiyor; herkes herkesten şüphe duyuyor. Her davranışımız mutlaka doğrulanma ihtiyacı gerektiriyor. Doğrulanmayan, ispatlanmayan söze inanmaz olduk. Bir tarafta doymayanlar, diğer tarafta da bulamayanlar var.

Dünyada yayılan güven kaybı, ülkemizde de derin bir yara açtı. Bu güven kaybı, toplumu psikolojik hastalıklara sürükledi. Baba, oğula; evliler, eşine inanmakta güçlük çekiyor. Bu durumun nedeni, sosyal hayatın göz ardı edilerek, yıllarca devam eden ekonomik buhranlar ve sosyal adaletsizlikten kaynaklanıyor. Şayet sosyal adalet ve sosyal refah sağlanabilse, toplumun tekrar eski dengelerine kavuşacağına inanıyorum.

İnsan, insanlıkla yaşar; para ve mal gibi materyaller sadece hayatı daha yaşanabilir kılar. İnsan, ahlakla huzurlu yaşar. Bunlar bozulunca, ne kadar zengin bir toplum olursak olalım, yaşam kalitesi düşer. Düşünün; şahsiyetli olmak, erdemli olmak, vicdanlı yaklaşım, sosyal hayat, çevre, doğa, ahlak, emeğe saygı ve ilahi emirler, yerini belirsiz sosyal medya platformlarına bıraktı. Vatandaş, her ayın sonunu düşüne düşüne büyüyor. Oğlu da aynısını yaşıyor, torunu da aynı dertten muzdarip. Sosyal adaleti bir türlü sağlayamayan beceriksiz idare ve bürokratlar... Adalet, ekmektir, aştır, yemektir, hayatın güzel tarafıdır.

Acı duymayan insan, paylaşamaz. Palyatif tedbirlerle çözüme ulaşmak mümkün değildir. Üretime katkısı olmayanlar, zincir marketler ve avamlarla sömürge çarkı kurmuşuz. Paranın, gücün babadan oğula geçtiği, güçlünün halkalı olduğu bir düzen, hiç kimseye refah getirmez.

Açgözlülük ve doymak bilmeyen fırsatçılık, Tolstoy’un kitabını bize satır satır yaşatıyor. Kitaptaki fırsatçıların uğradığı akıbet, günümüz fırsatçıları için henüz belli değil. Diğer şeyler birebir aynı. Trabzon’da bir esnafın sosyal medyada ifşa ettiği açgözlülüğü bütün Türkiye ibretle izliyor. Esnafı esnaf yapan ahlaki değerlerin nasıl yok olduğunu ibretle izliyoruz. Bu esnaf, insanın ancak ahlakıyla yaşadığını hatırlattı. İnsanın haramla değil, helalle huzurlu yaşayacağını öğretti. Aksi takdirde torunlarımıza, çocuklarımıza bedelleri ağır bir geleceğe bırakmak kaçınılmazdır. Kısacası, insan çalmakla değil, helal kazançla yaşar. Gelin, çok geçmeden kendimize gelelim; gelecek nesillere yazık etmeyelim. Bugün Filistin’de ölen insanlıktır, katliamın durması için artık bir şeyler yapmalı.