İstanbul’dan-Boğaz’dan geçiyor donanma: Vahdettin’in cariyesi Zehra’ya bağışladığı Köşk’ü selamlıyor. Köşkün içinde Cumhurbaşkanı. Donanma Cumhuriyet’in yaşı kadar: Yüz parçalık. Tarihin gördüğü en kalabalık haliyle. Müthiş bir gösteri. Halk Dolmabahçe’de, köşke yanaşan pek olmadı. Sevmediler Vahdettin’i, Vahdettin Köşkü’nden donanmayı seyretmeyi.
 
Bir gün önce, 28 Ekim. “Filistin Katliamını Telin” mitingi yapıldı Atatürk Hava Limanında. 21 Gün çuvala mı girmişti. “Neden 28 Ekim?” Cumhuriyet’le mi sınıyorlardı bu milleti, yoksa “Cumhuriyeti mi aşağılıyorlardı” akılları sıra. / İnsanca düşünen herkes karşıdır savaşa, çocukların, kadınların, yaşlıların ölümüne ve öldürülmesine.
 
Yüzyıl beklediğimiz kutlamanın dışına attı kendini devlet. TRT yas tuttu… Yaptığı müzik pırogramlarıyla, “vur patlasın, çal oynasın” ikiyüzlülüğü vardı mikrofonlarında, kameralarında.
 
Uçaklar uçuruldu, gemiler yüzdürüldü, selam durdu Türk ordusu Mustafa Kemal ve arkadaşları için idam fermanı çıkaran, İngiliz yük gemisinin ambarına sığınarak kaçıp giden, Vahdettin’in cariyesi Zehra’ya bağışladığı Köşke. Saltanatla cumhuriyet karşı karşıya getirilerek kutlandı 100. Yıl. Cumhuriyet uçakların kanadında, gemilerin suyu yaran puruvasındaydı. Cumhuriyet göklerde, bulutların üstündeydi.
 
Devlet Samsun’da yoktu, Ankara’da, İzmir’de, Antalya’da, İskenderun’da yoktu, Tırabzon’da yoktu. Devlet İnebolu’da, Kastamonu’da yoktu. Devlet, mermi taşırken zarar görmesin diye çocuğunun battaniyesini mermiye saran ve çocuğu donarak ölen ananın yanında yoktu. Silah taşırken öküzü ölen ve kendini kağnıya koşan babanın yanında yoktu. Devlet, Cumhuriyet’in 100. Yılında meydanlarda, hipodromlarda, halkın yanında yoktu.
 
Köşk mü yoktu İstanbul’da, Saray mı yoktu: Kala kala Vahdettin Köşkü’ne mi kalındı?
 
Ama “cumhur”, cumhuriyeti kutlamak için Anıttepe’de, Anıtkabir’de, Atasının huzurundaydı. Cumhur, tüm kentlerde meydanlarda, caddelerde, sokaklarda, apartmanlarda, bayrak bayrak balkonlarda, pencerelerdeydi. Davulda, zurnada, horonda, halayda, harmandalındaydı… Halk denizdeydi; motorları, kayıkları, yelkenlileri kırmızı-beyaz çiçekler açtılar mavinin üzerinde. Parklar gelincik tarlalarına döndü. Konvoylar sığmadı caddelere, bayrakların posterlerin altında yürüyen fener alaylarını alamadı sokaklar. Çocukların, bayrak elbiseleri, Atatürk tişörtleri içindeki coşkusu bayramın gerçek anlamıydı. Ellerindeki bayraklarla çocuklar cumhuriyeti çok sevdi. Biz, hem çocukları, hem de Cumhuriyet’i çok sevdik.
 
Çanakkale bir kıvılcımdı bağımsızlıkta, özgürlükte; Kurtuluş Savaşında gönülleri tutuşturacak bir kıvılcım… “Ya istiklal, ya ölüm” de buldu kendini. Bir uçtan bir uca dolaştı Anadolu’yu, “İzmir’in dağlarında” çiçek olup açtı. Ankara’da Cumhuriyet oldu, doğdu ufuktan, yürüdü sonsuzluğa. 29 Ekim 2023’te ilk yüzyılın doğumundaydı.
 
Vahdettin kimdi? İdam fermanlarıyla yetinmeyip İngilizlerle yaptığı işbirliği ile Ahmet Anzavur’u Kuva-yı Milliye isyan çıkarttıran, ilk yenilgisinde silahlarını bırakıp kaçacak olan - paralı askerlerden oluşan- Kuvve-yi İnzibatiye’yi Damat Ferit’e kurdurtan padişah. Adapazarı yenilgisiyle dağıldı, gitti. Damat Ferit İngiliz sarhoşuydu; Vahdettin’in kız kardeşinin kocası… Her ikisi de Anadolu hareketini düşmanı, itilaf devletlerinin dostuydu. Yunanlıları işgal güçleri olarak değil, “misafir” olarak algılayan bir kafaya sahip insanlardı.
 
Salt “tehcir” davalarına bakacak olan Örfi İdare mahkemesi aracılığı ile İngilizlerin baskısı sonucu Boğalıyan Kaymakamı Kemal Bey ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Beyi idam ettiler. Sonra Damat Ferit ve Vahdettin, mahkemeye, “fitne ve fesat çıkaran, halktan zorla para toplayan, isyancı ve maceracı Mustafa Kemal ve arkadaşlarını gıyabi yargılatarak” idam kararlarını çıkartıp onayladı. Bir fermanla duyurdu. Mahkeme Başkanı Nemrut Mustafa’ydı. O Nemrut ki, I. Dünya Savaşı şehit asker ve subaylarına “köpek ölüsünden farksız” benzetmesini yapan bir zattı.
 
Hükümet, Cumhuriyet’e bu denli soğuk bakmasaydı belki de halk bu denli Cumhuriyet’e sarılmayacak, yüreğine basmayacak, bu denli candan kutlamayacaktı; Cumhuriyet sarhoşu olmayacaktı.
 
Benim halkım Cumhuriyeti, Atatürk’ü çok sevdi. Benim kadınımın özgürlüğüdür Cumhuriyet, yaşam tarzıdır. Biz demokratik, laik, sosyal, hukuka sonuna kadar inanan, tüm özgürlüklere ve haklara sonuna kadar bağlanan cumhuriyet çocuklarıyız. / Nice yüzyıllara Cumhuriyet’im!
 
Sevgiyle, esenlikle kalınız…