Hani, her sıkışıldığında, isyan edenler “vicdansızlar” diye bağırır ya, bugün bu ülkede, böyle bir mahkeme görülüyor: Vicdan yargılanıyor, bireysel ve toplumsal vicdan olan narin’in katili-katilleri, neden öldürüldüğü sorusunun yanıtı aranıyor!

On iki kişinin dördü yargı önüne çıktı. Tüm sorular, “bilmiyorum, hatırlamıyorum” la yanıtlanıyor. Tıpkı bilgisayardaki “kes, kopyala, yapıştır” gibi ağız birliği edilerek savuşturuluyor. “Bilmiyorum, hatırlamıyorum”, savunma avukatlarınca, siyasilerce, “yaşanan pislik, iğrençlik” örtülsün, gizlensin” diye “bilinmezliğe” gömülmeye çalışılıyor. Oysa davalı ve müdahil olan herkes, Narin’in neden ve kim tarafından öldürüldüğünü biliyor, fakat halka açıklanmıyor. / Gerçek ortaya çıkmadıkça dedikoduları önü alınmayacaktır.

“Narin ne gördü?” / Bu tartışılmıyor, bu sorulmuyor, sorgulanmıyor. Hangi “yasak”, “ayıp” şeyi gördü ya da ne yaşatıldı ki, “kimseye söylemesin” diye öldürüldü?

Feodal toplumu, feodal kurumları ayakta tutanlar, “aşiret reisinin ve babanın değerini”, tüm yanlışlarına rağmen, “yaşasın, zedelenmesin” diye altta kalanları değersizleştirip feda ediyorlar. “Kutsallık çocukları, kızları, kadınları” korumaz, kurban eder. Suçlu baba-amca-aşiret reisi ise, görünen-yaşanan hangi pislik, hangi iğrençlik olursa olsun “çocuğu kurban etmek”, onlar için bir erdemdir. “Aşiret ve aşiret reisi kutsaldır”, tanrısaldır, dokunulmazlığı vardır. Feodalitenin, aşiretin yaşaması için bu şarttır. / Narin feodal yapıyı sarsıyor, umarım tüm duvarlarını yıkar, tarumar eder; toplum çağdışı bu yapıdan kurtulur.

İddianameye “evet” denildi. Dava başladı. Ortada suçlu, ya da suçlular yok: Şüpheliler var. Deliller nerede? Kameralar boş, telefonlar silinmiş. Herkes öyle bir eğitilmiş ki, aşiret reisini-aile reisini-feodaliteyi feda etmemek için koro halinde “bilmiyorum, hatırlamıyorum” diyorlar.

Oysa herkes biliyor, hatırlıyor ve konuşmuyor: Kamu vicdanında, “Narin, amca ile annesinin çok uygunsuz bir durumunu gördü ve onun için öldürüldü” ya da “ağabeyin bir yanlışı” kanısı kesinleşti... Sokağa çıkın, sorun, halkın düşüncelerini öğrenin. Ağızbirliği etmişçesine büyük bir çoğunluk “amca ile annenin ilişkisini” söyleyecektir. Yargı, yargıçlar, savcılar, avukatlar ne anlatırsa anlatsın, kamu vicdanı kararını vermiştir. Ne kadar örtülürse örtülsün, ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın, bu karar değişmeyecektir.

Masum bir çocuk, öldürülmeyi “hak edecek” nasıl bir suç işleyebilir?

Hangi siyasi ilişki zarar görürse görsün, hangi ideolojik örgüt darbe alırsa alsın, siyasi kanaat ve inançlarında nasıl şüpheler doğarsa doğsun, ahlakın yok edildiği bir ilişkide çocuğun kurban edildiği kanısı değişmeyecektir. Ahlaklı olmak çocukların hakkını teslim etmektir, çocukları korumaktır. Hiçbir çocuk öldürülecek bir suç işlemez. Olsa olsa gerçeğe tanıklık eder, bu da büyükleri zor durumda bırakır. Bu zorluktan, bu sıkıntıdan kurtulmak için çocuk kurban edilir. Narin, bu dava ile feodal ilişkilerin ipliğini pazara çıkararak sistemlerini çökertecektir.

İlk duruşma: Suçlu kim? / Suçlu yok, şüpheliler var. Kanıt da yok!

Hani bağırırlar ya “vicdansızlar” diye. Al sana “vicdanlı bir dava, şaşmaz adaletinle çöz, kanıtlarını sırala.” Oysa kanıtlar yok, ya da bilerek isteyerek yok edildi. Mobese susturuldu, olayın yaşandığı anların kayıtları Jandarmanın “şahin gözü” kameralarında da bulunamıyor; telefon görüşmeleri, mesajlar silindi. / Oysa eskort konuşmaları telefonda duruyor.

Sorgulama, şiddete dayanmadığı için, bilen ama “bilmiyorum, hatırlamıyorum” denildiği anda hiçbir yaptırım uygulanmayan bir sorgulanmada “gerçek nasıl ortaya çıkacaktır?” Hele gizlenmesini, örtülmesini bu kadar çok isteyen siyasilerin, ailenin ve hukukçuların bulunduğu bir davanın, nasıl bir sorgulama ile sebebi ve katilleri ortaya çıkarılacaktır? Bu sorgulamayı yaparak katili ya da katilleri, nedenleriyle ortaya çıkaracak uzmanlarımız yok mu?

Narin suçsuzluğun, günahsızlığın, masumiyetin ve toplumsal vicdanın simgesidir. Bu dava Narin’in yaşam haklarının elinden alınışının ve bir masumiyetin yok edilişinin öyküsü olarak adalet tarihine yazılacaktır. Bu dava, yargıçların, savcıların, avukatların, bu dava hukukun Türkiye’de varlığının ya da yokluğunun kanıtı olacaktır. Yoksa bu dava, tıpkı Muammer Aksoyların, Bahriye Üçokların, Uğur Mumcuların, Ahmet Taner Kışlalıların davaları gibi “Türkiye’nin namusu” sözü verilmesine rağmen çözülemeyen davalar arasına karışacaktır. Faili, fiili, nedeni ayan beyan bilinmesine rağmen açıklanmayacaktır. Adalet bir kez daha çürütülecek, insanların hukuka, yargıya, yargıca, savcıya güvenleri kalmayacaktır. Eğer adalet gerçekleşmezse, feodalite-aşiret düzeni güçlenecek, cumhuriyete, hukuka, çağdaşlığa kafa tutmaya devam edecektir!

“Narin davası” bir yerde Türk hukukunun, Türk adaletinin, Türk hukukçularının da davasıdır. Umarım bu sınavı başarı ile verir ve kirletilmeden yüzlerinin akıyla salondan çıkarlar. “Bilmiyorum, hatırlamıyorum” diyen ağızları çözer, nedeniyle birlikte katili ya da katilleri bulur, toplumu rahatlatır, toplum vicdanına su serperler; “Bu ülkede yargıçlar var” dedirtirler.

Bu dava feodalitenin-aşiret düzeninin yargılanması davasıdır; salt Narin’in davası değil.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…