Gençlik yıllarımızda tanımıştık onu.
Kemik Hastanesi’ne çıkmadan ilk virajdaki kıraathaneyi işletiyordu tek başına.
Hafta sonları maç yapmak için onun kahvehanesinde Boztepe’deki sahaya ismimizi yazdırmak ve akabinde küçük bir ekip kurup elli bir oynayarak pekiştirirdik günümüzü.
Çekinerek girdiğimiz kahvehanede onun samimi ve içten tutumu ısınmamızı sağlardı o ortama.
Onun dışında kimseyi tanımazdık.
En fazla dört çay içer, bir parti elli bir oynar kalkardık.
Ve yıllar geçti.
Ben üniversite için İstanbul’a gittim.
Geçen yıllarda tatlı bir anı olarak kaldı Necati ağabeyin kahvehanesi ve futbol aşkı.
Yıllar sonra döndüğüm memleketimde çok değişiklikler olmuştu ama Necati ağabeyin kahvehanesi halen duruyordu ve o yine oradaydı.
2008’de ilk filmim olan Mahalle Maçı’nı çekmeye karar verdim.
Yaşadığım çocukluk ve gençlik günlerimi mahalle maçları ile anlatmak istiyordum.
Bunun için en uygun kişi Necati ağabeyi bulmakla işe başladım.
Yeniden 17 yıl sonra onun kahvehanesine gittim.
Aynı adam yine karşımdaydı bütün samimiyetiyle.
Film çekeceğimi söyledim ona.
Heyecanlı bir şekilde hemen geçmişteki futbol emekçilerini bularak Boztepe’deki taş ocağındaki sahaya çıktık.
Yeniden bir mahalle maçı yaptılar ağırlaşan saçlarıyla ve eskimiş şortlarıyla.
“5’te haftayım 10’da biter” dedi maçın hakemi Halil ağabey.
Ve filmi çektik.
2009 Ankara Film Festivali’nde de az daha birincilik ödülü alıyorduk.
Hayatını 40 yıldır bu kahvehanede geçiren Necati ağabey kendini içindeki futbol sevgisini evladı Rasimcan’ı iyi bir futbolcu yetiştirmek için adadı.
Tek sosyal aktivitesi oğlu Rasimcan’ın hafta sonu maçlarına gitmek oldu.
Kültüre ve sanata düşkün yapısını emekçi yönüyle birleştiren bu adam mahalle kültürünün son temsilcilerinden.
Kahvehanesinde kütüphane bulunan, duvarlarında orijinal tablolar olan ve bu yuvasında krallığını yaşayan emekçinin önünde saygıyla eğiliyorum.
“Yüreğumun Orta Yeri” adlı kitabımı onun için imzalarken gözlerindeki heyecanı görmemek mümkün değildi.
İyi ki varsın Necati Değirmenci.
Sen hep var ol!