Derler ya, "Eskiye rağbet olsa, bat/bit pazarına nur yağar" diye... Boş bir söz değil ama, her zaman geçerli mi acaba?
Maddiyatın öne çıktığı, öncelikle düşünüldüğü bir dönemden geçerken; eskiyi dikkate almayan, anımsamayan çok kişi var görüyorum.
"Eski, eskidir, ne işe yarar?" anlayışının egemen olduğu bir kuşak yetişti. Son zamanda...
Şimdi onlar her şeyi kotarıyorlar
Siyasette, ticarette, yönetimde, sosyal yaşamda vb. alanlarda hep onlar var.
Başarılı oldukları alanlar var elbette.
Sosyal yaşamı onlar renklendiriyorlar.
Yönetimin önemli mevkilerinde/katlarında onlar var. Kimi zaman başarılılar da...
Ticarette tam değilse de, girişimcilikte hamleleriyle dikkat çekiyorlar. Ama, ne yazık ki, ekonomi dünyasının zamansız gelgitlerini hesaplayamadıklarını da görüyoruz.
Küçük bir krizde sıkıntı yaşıyorlar.
Globalleşen dünya ticaretinin bütününde yaşanan bir kriz dalgasının ekonomisi henüz gelişmemiş/kalkınmamış ülkeler üzerindeki etkisinin ne denli sıkıntılı bir dönem yarattığını/yaşattığını biliriz. İşte bu noktada, genç girişimcilerin geçmişin deneyimlerini bilmeleri, iyi analiz ederek kendilerine/işletmelerine rota belirlemeleri gerekiyor.
Önceki gün, gazetelerin birinde okudum, ödenmeyen kredilerin teminatı olarak bankalara geçen gayrimenkul sayısı 10 bini aşıyor. Bankalar bu gayrimenkullere müşteri arıyormuş...
Neden?
Çünkü, ticaret dünyasında yaşanan krizler sonucu yaşanan iflaslardan...
Tabii ki, üzücü bir manzara... Önceki yıllarda bir bankanın tarım kesimindeki üreticilere verdiği kredilerin/avansların zamanında ödenmemesi nedeniyle kimi köylerde çoğu bahçelerin/tarlaların ipotekli olduğunu duymuştum.
Ticarette olsun, tarımda olsun, diğer alanlarda olsun "gelir-gider dengesi"nde eskilerin deyimiyle "ayağını yorganına göre uzat" öğretisini dikkate almayanların akıbeti işte böyle arzulanmayan manzaralar yaratıyor.
Taka ile okyanusta balina avlamaya heveslenmenin ne gereği var.
Biraz da eskiler ne yaptı ona bakmaya zaman ayırmak yanlış olmaz herhalde.
***
Geldik siyasete... En çok da "eskiler ne yaptı, ne dedi?" sorusunun kafalardan atılmayacağı, ders alınacağı bir alan siyaset... Hele de günümüzde... Özellikle de dış siyasette...
Son dönem siyaset dünyamıza damga vuran ve "Bir bilen" kimliğiyle görüşü alınan Rahmetli Süleyman Demirel'den öteye; "siyasette mihenk taşı" olarak kabul edilen Rahmetli İsmet İnönü'nün öğretilerini anımsayan kaç siyasetçi var?
"Amaaan, zaman değişti", diyenler var, kulağım duyuyor. Ama, Batı Dünyasının yüzyıldır Türkiye üzerine oynadığı kalleş oyunu bilmeden mi bunlara karşı önlem alacağız?
Keşke bunu başarabilseydik de bugünün sıkıntılarını omuzlamasaydık.
Dış siyasette "eskiler" ne demişse ona da kulak kabartmak gerek...