Kırk bin şehidin verildiği bir mücadelede, yıllar yılı “teröristle devlet bir masaya oturmaz” yaygarasını yaptılar. Terör üzerinden “vatan, millet, ezan, Kuran” kutsallarıyla “vatanperverlik, milliyetperverlik” taslayanlar, çözemedikleri, çözmeyi başaramadıkları, teröre diz çöktüremedikleri” bir yerde, terörün önünde diz çökerek, bir zamanlar örgütün liderliğini yapmış zavallı birini Meclise çağırıp, “gel bu sorunu çöz” diyorlar ve sureti haktan görünüyorlar… Oysa bilinen örgütün bugün etkinliği kalmadı, “yenilenen” üç örgütle Suriye’nin Kuzeyinde Amerikan destekli devlet kuruyorlar, kurdular da.

Yıllar yılı “rakiplerini teröristlikle” suçladılar, terörü istismar ederek halkı kışkırtmayı başardılar, her seçim öncesi aynı yöntemi kullandılar. Her ne kadar “seçim yok” diyorlarsa da, yeniden Anayasa yapmak, yeniden, yaşanan eski “çözüm sürecini” ısıtıp ambalajını değiştirerek halkın önüne sürmek seçim işaretleri gibi görünüyor.

Muhalefet, “kır yıllık yani olur mu gani” sözünü hiç önemsemeyerek, 23 yıllık iktidara, “uzlaşma sinyalleriyle YUMUŞAMA ziyaretlerinde” bulunuyor. Akşamki sözünü sabahleyin, sabahleyin söylediği sözü akşamleyin reddedenlerin İLKESİZLİĞİNİ bilenler nasıl güvenerek onların yanına gidilebiliyor, anlamak olanaksız. Kasıt, vatandaşa “kutuplaşmadan iyi bir sonuç çıkmaz” demeye getiriyorlarsa, onu, kullandığı gerginlik ve kutuplaşma siyasetini izleyenler düşünsün. İktidarın düşünüp yapması gerekeni muhalefet neden yapıyor? İktidar izlediği politikanın yanlışlığını göre göre neden geri adım atmıyor? Bu zamana kadar yaptığı hangi yanlışlığa özeleştiri getirmiştir?

Terör örgütü ile oturulan masalar, sınır kapılarında kurulan “çadır mahkemeleri”, Kobani’de patlak veren olaylarda yurt genelinde 53 kişinin ölümü, kentlerin altına kazılan tüneller, Süleyman Şah’ın kaçırılan türbesi kimlerin sorumluluğu altındaydı? İktidar yeniden ele geçirilince, ne oldu da “eski düzene” dönüldü? Teröristleri otobüslerle, simit ikram ederek Kobani’ye taşıyanlar kimlerdi?

Hani ayakkabı bağına kadar bilinen, tanınan teröristler, ne oldu da İmralı’dan yardım istenecek düzeye getirildi? Sayıları yüzlerle ifade edilen “teröristler ve terörizm” nasıl oluyor da bitirilmek için “terörist başının Meclise gelmesi, konuşmasına” kadar gelebiliyor. SİSİ, “aziz dostum” oldu, ESAD, randevu vermedi ve hala ESED olmaya devam ediyor. Ve Suriye’de iç savaş… Alın başınıza çalın.

Hayat pahalılığını, enflasyonu, kur yüksekliğini unutturmak, gündemi değiştirmek ya da örtmek-gizlemek için medyayı, halkı oyalamak ve Sayın Erdoğan’ı konuşmak için “yeni bir çözüm ve yeni bir Anayasa yapmak kavgasını başlatmak gerekiyordu. Anayasa değiştirmek, yeni Anayasa yapmak, üçüncü kez Erdoğan’ı seçmek için şarttır. Anayasa değişirse “hem seçilir, hem de yargılanmaz.” Bu kavga için tozu dumana kattılar, insanların düşünmelerine, yaşadıklarının hesabının kitabının yapılmamasına uğraşılıyor, halkın kafası bulandırılıyor.

Bu nasıl bir terör mücadelesidir ki, terörist başı Meclis’e çağrılabiliyor?

Muhalefet, hiçbir sözünde, uygulamasında güven vermeyen ittifaka nasıl inanıyor, güveniyor ve yumuşuyor? “Milliyetçiliğin her türlüsünü ayaklar altına aldığını” söyleyen bir lidere inanmak, güvenmek, teslim olmak, ittifak kurmak, insan aklıyla dalga geçmekten başka bir şey değildir. Aynı insan, sabahleyin gurup toplantısında her türlü suçlayıcı, terör işbirlikçisi gibi sözleri kullanıp akşama Muhalefet Liderine, “alınma, hepsi siyaseten söylenmiş sözlerdir” diyenlere ilkesel olarak nasıl inanıyor, nasıl güveniyor? Hadi sizler muhalefet olarak inanıp güvendiniz, peki “biz seçmenler sizlere nasıl inanıp güveneceğiz o zaman?”

Yumuşamak ne demektir? “Sertliği kalmamak, yumuşak duruma gelmek, öfkesi, kızgınlığı, inadı geçmek.” Bireysel suçlamaları saymıyorum, ülkeye, topluma, aileye, devlete, ekonomiye, kültüre verilen bunca zararlar, ihale yolsuzlukları, hortumlamalar, haksız kazançlar, sınav sorularını çalmalar, mülakatla hak yemeler, yandaşları işe almalar, tarikatlara, cemaatlere, vakıflara keyfice para aktarmalar… Anayasa mahkemesi kararlarını dinlememeler, talimatla yargı kararları çıkartmalar, Alman Başbakanı ve Amerika Başkanının isteğiyle hukukun çiğnenip suçluların ülkelerine gönderilmeleri, vücudu parçalanarak öldürülen Suudi gazetecinin dosyasının Kırala teslim edilmesi. Hesabı sorulmayacak mı bunların? Bunlar da mı yumuşamanın içinde?

Ve FETÖCÜLERİ bu milletin başına bela edenler, Türk askerinin başına çuval geçirildiğinde NOTA DAHİ VEREMEYENLER, her fırsatta Atatürk’e, Cumhuriyete, devrimlere, laikliğe düşmanlıklarını açıklamaktan çekinmeyenler, Narin’in öldürülme nedenini ve katilini bulamayanlar, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyenleri “disiplinsizlik” bahanesiyle ihraç edilmek üzere Disiplin Kuruluna sevk edenlerdir…

Muhalefet, bırakınız yumuşamayı, en küçük bir yanlışlığın üstünden dahi “basit” diye geçemez. Tümünü, hesap sorma listesine alma titizliğinizi ağzınızı açtığınız her fırsatta gösteriniz; bekliyoruz. Ölçü “yumuşama” değil, aklı, bilgiyi, bilimsel yöntemleri uygulayarak gerçekçi olmaktır, sığınmacılar için Türkiye’yi Pazar alanı olmaktan çıkarmaktır.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…