Sarıkamış her anıldığında aklımıza gelen, çocukluğumuzda belletilen “doksan bin askerin tek kurşun atmadan” donarak öldüğüdür. “Nasıl” sorusunun yanıtını yıllardır aradım. Enver Paşa’nın basına “bundan başka bir şey yazmayacaksınız” dediğini de öğrendik. Sarıkamış Harekatındaki sır perdesi bir türlü aralanmdı: “Aynı anda doksan bin asker nasıl donarak ölebilirdi?” “Osmanlı Ordusu Selanik’e girdi” yalanını basın yazdığı gün, on iki saat öncesi komutan savaşmadan Selanik’i Yunan ordusuna teslim etmişti. Bu siyasi yalanlar hep korkunç gerçeklerin ortaya çıkmasıyla doğacak halkın infialinden korkulduğu için yapılıyor, bir şekilde bir süreliğine de olsa gizliliği sağlanıyor. Otorite “cesur yalanlar” söylüyor. Çünkü “cesaret en büyük korkaklıktır.” Ama gerçekler bir şekilde gün yüzüne çıkıyor.

Trabzon’dan Sarıkamış’a “silah, cephane, yiyecek, giyecek, tıbbi malzeme götüren” bir konvoy, yol olmadığı için araba-kamyonlarla değil, hayvanlarla yapıldığından, ortalama 20-22 günde ulaşabiliyordu. Üstelik Almanya’dan gelen yardımı Trabzon Limanına götüren vapur Sinop açıklarında Ruslar tarafından batırılmıştı. / Ruslar 93 Harbinde aldıkları bu toprakları yaptıkları demiryoluyla Tiflis hattına bağlanmışlardı.  Yardımları en kısa 12 saat içerisinde, en uzun 24 saatte Sarıkamış’taki ordusuna ulaştırabiliyordu. Üçüncü Orduya Trabzon üzerinden gidecek olan yardım, savaş bittikten sonra ancak bir hafta sonra ulaşabilecekti. Çünkü 22Aralıkta başlayan savaş 5 Ocakta bitiyor, yani Sarıkamış Harekatı on beş gün sürüyor, on beş günde koskocaman ordu tükeniyor. Nasıl mı?

Sarıkamış Harekatı dünyanın en kısa süren savaşlarından biridir. 22 Aralık 1914’te başlamış, 5 Ocak 1915’te bitmiştir. 128 bin kişilik Üçüncü ordu yok olmuştur. / Sarıkamış’ta düzenli bir savaş yapılmamıştır. Siste, birbirileriyle iletişim kuramadan, korkunç kış koşulları ve engebeli arazi yüzünden kararlaştırılan yerlerde zamanında olamayan, Rus Kafkas ordusuyla çarpışacak olan ve farklı yönlere giden dört kolordu vardı. Telsiz-telefon bağlantıları kurulamadığı gibi yoğun sis gözlemcilerin yolu şaşırmalarına neden oldu. Kolordular kışa çok büyük zayiatlar vererek bir hafta gecikmeyle Sarıkamış’a gelebildiler. Gelenleri de Rus kuvvetleri kuşatarak esir aldı. Kış koşulları ve yanlış kararlarla Sarıkamış harekatı tam bir facia ile sonlandı.

Üçüncü orduya acı duymamak, üzülmemek mümkün değildir. Ancak yanlış düşünen ve yanlışlık içerisinde olan beyinlerin eleştirilerini de yapmak bir yurtseverlik borcudur. 128 bin insanı “korkunç doğa koşullarında kışladan çıkarmak, iaşesini, silahını, mermisini temin etmeden yola koyulmak” en büyük yanlışlıktır. Aç olan orduyu doyurmak için “Rusların bol yiyecekleri var, yenin, iaşe depolarını basın alın, karnınızı doyurun” diyen bir Enver Paşa da var.  

Enver paşa harekat planını hazırladığında Üçüncü Ordu Komutanı, Harp Okulundan hocası Hasan İzzet Paşadır. Harekatın “bahara, karların erimesine, yolların açılmasına, iklimin yumuşamasına kadar bekletilmesi gerekir” diye düşüncelerini açıklıyordu. Hocasını değil, bir an önce savaşın başlamasını isteyen Alman komutanları dinleyen Enver Paşa, 1878 Rus savaşında kaybedilen toprakları geri almak için yanıp tutuşuyor ve “Hocam olmasaydın eğer seni şurada kurşuna dizerdim” yanıtını veriyor,  görevden alıyor, yerine Hafız Hakkı Paşayı getiriyordu.

Bağdat’tan gelen askerlerin kılığı kıyafeti kış şartlarına uygun olmadığı gibi, Sarıkamış koşullarına hiç uygun değildir. Allahuekber dağlarının dibinde ısı eksi yirmi derece iken dağın zirvesine çıkıldığına eksi kırk dereceye ulaşıyordu. Kan-ter içinde dağı aşan askerler eksi kırk derece ile karşılaşınca şok bir donmaya uğruyorlardı. Rus Kafkas Orduları Kurmay Başkanı “savaşın bitiminde imamlar eşliğinde, donarak ölen yirmi yedi bin askeri toplayarak İslami esaslara göre defnettiklerini” anlatıyor. Onlar Sarıkamış dağlarında açan kar çiçekleridir. Kar, kış kıyamet, tifüs ve açlık Enver’in yanlış kararıyla ölmelerinin nedeni olmuştur.

Savaşta ölenler, savaşarak ölenler, donarak ölenler, açlıktan ölenler, kurşuna dizilenler, en acısı da ordu komutanı Hafız Hakkı Paşayı da alıp götüren tifüs salgınında ölenler; savaştan, soğuktan, açlıktan kaçanlar… Tek tek biliniyorlar mı? “Tek kurşun atmadan doksan bin kişi donarak öldü” demek çok ucuz vatanseverliktir. Bu ordu neler yaşadı, askerleri, subayları, komutanları… Sadece savaş değildi orada yaşanan, bir kaos, bir cehennemdi…

Benim dedem ve kardeşi, 1914 Seferberlik çağrısına uyarak gittiler. Bir daha da geri dönmediler, hiçbir haber de alınamadı. Ta ki kaçıp bir buçuk aylık yolculuktan sonra köye geri dönen bir insana kadar. O da “kaçtığı akşam aramış, bulamamış. Bulsaydım birlikte dönecektik” diyormuş. / Askerlik Şubesinde bir kayıt yok. Nüfusta salt ölüm tarihleri var. Bir işaret, bir bilgi yok nasıl öldüklerine dair. / Diyorlar ki, “Genel Kurmay arşivlerinde vardır.” “Herkese açık mı?” “Hayır, üst rütbeli subaylara, araştırma görevlilerine, bilim insanlarına.” / “Kesildi yollarım kaldım çaresiz.” / Benim dedem ve binlercesi bilinmezlik içerisinde kalan ve hala açmayı sürdüren kar çiçekleridir, Allahuekber dağları üzerinde… Bilinmeseler de dünya durdukça açmayı sürdüreceklerdir.

Sevgiyle, esenlikle kalınız…