Selamlaşma; hoşluk, güzellik ve incelikle örülü hal hatır sorma töremizdir.

Selamlaşmayla, gönülden coşan, ağızdan dökülen her kelime, saygı ve sevgi bağını güçlendirir.

“Nasılsınız?” sorusuysa, hal hatır sorma anlamında, selamlaşmanın ikinci aşaması olarak mutlaka devreye girer.

İşte selamlaşmanın ikinci aşamasına güzel bir örnek: Nasılsınız? “Sağlığınıza duacıyım.”

Nezaket ve dua ile örülen bu cevap; farkındaysanız, etkileyici bir saygınlık yaratıyor.

Nasılsınız? “Bu günümüze hamdolsun.” “ İnşallah siz de iyisiniz.”

Ve daha niceleri…

***

Sizi, Trabzon tarihinde, selamlaşma ve buluşmanın “resmi geçit” alanı olarak önem kazanmış Moloz’a götürmek istiyorum.

Moloz, (Mumhaneönü) toplumsal dokumuzun yansıdığı tarihi bir semt idi. Bu semt; kentimizin, yolu-trafiği, tarihi, ticareti, selamı-sabahı kısaca insanımızın renginin yansıdığı yerdi.

Tonya’dan, Çaykara’ya herkesin birbirine selam vererek öz kültürümüzü mayalayıp Trabzon’a dönüştürdüğü yerin adıydı Moloz.

Moloz’un o renkli günlerine ben de tanık oldum. Son demlerinin atmosferini soludum ve toplumsal dokumuza dair gözlemler yapabilme imkanı buldum.

***

Moloz’un o özgün günlerinden hafızamda kalan selamlaşma güzelliğini, yeniden canlanır umuduyla okuyucularımla paylaşmak istiyorum.

Nesli tükenmekte olan selamlaşma ritüelini en son Moloz’un kadim esnaflarından Hacı Lüfti Bey’le yaşadım. Tanıştığımız ilk anda, bu bilge esnaftan alacağımız dersler olduğunu hissettim. Sanki unutulmaya yüz tutan değerlerimizi özenle korumayı ve onları hayata geçirmeyi görev bellemiş bir temsilciyle karşı karşıyaydım.

Nasılsınız hacım? Diyerek selamımızı sunduğumuzda, “Sağlığınıza duacıyım.” cevabını, gözlerimin içinden gönlüme akıttığını fark ettim. Tam bir töre uygulayıcısı gibiydi zira selamımı yaşına rağmen ayağa kalkarak almıştı. Artık etkileyici bir alanın içine girmiştim.

Sonra ki her görüşmemizde; değerlerimizin, bu güzel insanın sözünde ve tutumunda ne kadar da naif bir hal aldığına tanık oldum.

Selamlaşmanın; dilden dile, gönülden gönüle, gözden göze, bedenden bedene dua aracılığıyla aktarımının kalıcı izler oluşturduğunu, Hacı Lüfti Bey’i sık sık ziyaret etme isteğinin oluşmasıyla bizzat yaşadım.

Daha sonra çevre esnaftan, Lütfi Bey’e dair duyduklarım O’na karşı hayranlığımı iyice arttırdı.

Hacı Lütfi akşam namazından önce züccaciye dükkanını kapatır, Müftü ya da Çarşı camiinde namazını kılar ve cemaatte gördüğü yabancıları selamlar ve hoş beş edermiş. Onların dertlerini öğrenmeye çalışır, kalacak yerleri olmayanların koluna girip misafir etmek üzere evine götürürmüş. Yani evi hiç misafirsiz kalmazmış aslında.

Bu güzel gelenekler tarih oldu. 

Son temsilcilerinden biri olan Hacı Lütfi Bey’de rahmetli…

Çocukları esnaflığı sürdürüyor, umarım devraldıkları mirasın farkındadırlar.

***

Moloz kan kaybederek bu günlere ulaştı. Popüler kültür kadim Moloz kültürünün papucunu dama attı.

Artık her yerde olduğu gibi orada da, “sığlık” zirvede.

Popüler kültürle birlikte selamlaşmalarımız da ruhunu kaybetti. Şu sıradanlığa bakar mısınız?

*Nasılsınız? İyi, sen.
*Nasılsınız? Teşekkür, sen.
*Nasılsınız? Mersi…
*İyisin değil mi? Aynen…
*Hey naber? Aynı yau…

Daha neler neler…

Ne yazık ki değerlerimiz,i modernizmin popüler kültürüne feda ettik.

Ve sanki hiç sorumluluğumuz yokmuş gibi “Bize neler oluyor böyle” şaşkınlığını da yaşıyoruz ya, helal olsun bize!