"Geçiciliğin, geçip gidiciliğin farkına varmak yani yüzlerin kırışmasını, kitapların sararıp kararmasını, birkaç yıl içerisinde bir sokağın, bir semtin altının üstüne gelmesini yaşar gibi, farkına varmak aynı zamanda, geleceğin de farkına varmak değil midir? Yeni günün, başkalığın, bizsizliğin, belki de umudun farkına varmak değil midir?"

Lağımlaranası ya da Beyoğlu | Bilge Karasu

Bellek mekânlar şehirlerin tarihi değerini ve kültürel yüzeyini yansıtan ortak birer mirasın hafızasıdırlar. Zamansal olarak değişen kent kimlikleri içerdikleri bellek mekânlar sayesinde anlam bulurlar.

Günümüzde bellek mekanlar yerlerini uçucu mekânlara bırakmakta. Şehrimiz değişen zamana direnmek yerine, küçük küçük yaralar alarak, revize edilmek niyetiyle başlanıp, yeni çehresiyle sıradan bir taşra kentine dönüştürüldü. Zamanın kapanmayan yaraları gibi yaralar aldı. Zamanla belki yaralar iyileşir geçer gider ama mutlaka izleri kalır. Ne yazık ki bazı izler anlamsızdır, ucuz, kopuk ve aidiyetten uzak.

Şehrin Mekanları ve Yer-olmayanları

Henri Lefebvre, "Şehir Hakkı" kitabında şöyle diyor. "Kentliler, şehirciliği değilse de kenti yanlarında taşırlar" ve şöyle devam ediyor, "İnsanlar kendilerini eksikleriyle ya da eksik olduğuna inandıkları şeyle tahayyül ederler. Bu ilişki içinde, hayali olan daha güçlüdür."  Şehir geçmişiyle vardır, eğer şehir ve şehir kimliği yoksa bizlerde yokuz.

Kapı; Şehrin kapıları kaderine bırakıldı.

Eskiden şehirlerin kapıları vardı, şimdiyse havalimanlarındaki kapılardan şehirlere suni geçişler yapıyoruz. Yolları çatallanan bahçelerin yerini yürüyen merdivenler aldı. Mekanlar tüketildi veya tüketilemeden  unutturuldu. Gören gözlerin yerini kamera lensleri aldı ve büyüsü bozulmuş dünyanın yerini instagramdaki fotoğraf filtreleri. Mekanlar alındı, satıldı, tüketildi. Tüm bunlar olurken şehrin renkleri unutuldu.

Zaman, geri dönüşsüz olanı yaratmasa bile, onarılması güç olanı yaratabilir."

Şehir Hakkı | Henri Lefebvre

Renk; Ortahisar'dan geçiyoruz, başı ve sonu "Acı Sarı!" Ama ortasını, unutturulan bir renksizlik hali aldı. Ortahisar'a,  şehrin ortasına ne oldu? Şehrin renkleri neden bu kadar hızla unutuldu ve renksizliğe neden bu kadar kolay alışıldı?

Taş, şehrin duvarları tabela mezarlığı. Geçmiş, taş tabelaların altından hüzünle bakıyor bizlere. Kırkmerdivenler ve Kunduracılar Caddesi eskiden deri ve kösele kokardı şimdiyse ucuz parfüm kokuyor.

Şehir, dokusunu ve kokusunu yitirdi. Peki bu değişen şehir kime ait? Şehrin eski görsellerine bakıp aidiyetlik arama peşindeyiz. Şehre karşı tahayyülümüzü kaybettik. Sığınacak bir mekanımız bile kalmadı. Şehir bir sürü şeyin mekanıyken şimdi sadece başkalarına ait bir alışverişin parçası haline getirildi. Okunabilir bütün kentsel gerçekliğimiz kayboldu. Bellek mekanlarımız dönüşüm adı altında yok edildi. Sokaklar, meydanlar, anıtlar, buluşma mekanlarının hepsi itibarsızlaştırıldı. Oluşturulan yeni kent mekanları kime ait?

"Şehir (ve kentsellik) teorisine, tarihe ve sosyolojiye zamansal ve mekânsal süreksizliklerin dahil edilmesi, bunları istismar etme hakkını vermez."

Şehir Hakkı | Henri Lefebvre