“Ölmez ağaç / zeytin Ağacı”, şüphesiz ki insanlık tarihinin en özel ağacıdır. Kutsallık da yüklenen zeytin ağacı, insanlık tarihinin ölmez ağacıdır. Zira kök sistemi çok güçlü olan zeytin ağacı, suya ulaşmak için köklerini toprağın derinliklerine uzatır. Ana kökü sürekli yeni kökler vererek gövde ve dalları besler. Ömrünü tamamladığında ise gövdesi kurur, ancak köklerinden yeşeren sürgünler yeni ağaca dönüşür. Bu nedenle haklı olarak ona “Ölmez ağaç” unvanı verilmiştir.

Bereket, refah, barış, adalet, bilgelik, zafer gibi anlamlar yüklenen zeytin ağacı bütün zamanların en değerli ağacı olmuştur.

Ağacından - dalına, yaprağından - çekirdeğine, meyvesinden - yağına, dini kutsamalardan birçok hastalığın tedavisine, kozmetikten - aydınlatmaya; insanlık hayatına ve doğaya büyük faydalar sunan bu büyülü ağacın anavatanı Anadolu’dur.

Eski Mısır’dan Yunan’a, Roma’dan Hititlere kadim medeniyetlerin kutsalı olan zeytin ağacı, semavi dinlerde yerini almış, hatta Kur’an-Kerim’de yeminle onurlandırılmıştır.

Zeytin ağacı Homeros’a fısıldar, “Siz gelmeden önce buradaydım, siz gittikten sonra da olacağım”

Kısaca o, doğanın özünü, yaşama felsefesini ve ömrünü niteler.

Zeytinyağı üretiminin MÖ 4500 yıllarına kadar indiği bilinir. Girit’ten Anadolu’ya ve oradan diğer coğrafyalara zeytinyağının yolculuğu, insan sağlığına yarenlik eden efsanevi bir yolculuktur adeta.

Bu efsanevi yolculukla bize kadar ulaşan zeytinyağı, içimizi koruduğuna inanılan büyülü bir yağdır. Anadolu’da özellikle Ege’de “Halk tıbbının” vazgeçilmezi halâ zeytinyağıdır.

Zeytin ağacı; Güneydoğu’dan Akdeniz’e, Ege’den Marmara’ya hatta az da olsa Trakya’dan Karadeniz’e bütün Anadolu’yu sahiplenmiştir. Ancak günümüz Anadolu insanının onu yeterince sahiplenmediği açıktır.

Anadolu’da ilk zeytinyağı üretiminin Urla’da yapıldığı bilinmektedir. Şimdilerde; Kilis’ten, Artvin’e kadar birçok yerde zeytinyağı üretimi gerçekleştirilmektedir.

Türkiye, zeytinyağı üretiminde önde gelen ülkelerden biridir. Akılcı ve bilimsel bir çalışmayla liderliği İspanya’dan alabiliriz.

Ülkemizde zeytinyağı üretiminde artık bilimsel veriler ve en son teknolojiler kullanılıyor. Bu anlamda evrensel bir gelişme gösterdiğimiz ortadadır. Ancak meraklıları için, hala geleneksel yöntemlerle zeytinyağı üretimi de devam etmektedir.

Zeytinyağı Türkiye’nin yüz akıdır ve ihracatımızın baş atlarından biridir. Ancak ülkemizde giderek kurumlaşan sahtecilik en gösterişli çıkışını zeytinyağı alanında yapmıştır.

Ne yazık ki Sahteciler, zeytinyağı gibi su yüzüne çıkmıyorlar, hatta yer yer itibar görüyorlar. Olan gerçek üreticilere ve tüketicilere oluyor, yazık, çok yazık.

Zeytinyağına olan ilgim bana öğretti ki her bölgenin zeytinyağı kendine has aroma ve tat yüklüdür ve değerlidir. Ancak Kuzey Ege bölgesinin yağı, zeytinyağı uzmanları tarafından çok beğenilmekte ve tüketimi önerilmektedir.

Botanik bilimi diyor ki; Kuzey Ege/Edremit körfezi adeta bu iş için yaratılmıştır. Yeter ki işinizi sevin ve doğru yapın.

 

Bir Türkmen geleneği olan deve güreşlerini izleme arzum; yolumu, ölmez ağaçlar cenneti olan Edremit Körfezi’ne düşürdü.  

O kadar ölümsüzler ki; ölümsüzlüklerini beton severlerin kulaklarına fısıldıyorlar, “Biz sizden önce de vardık sizden sonra da var olacağız”

Var olsun zeytin ağaçları, var olsun Kaz Dağları, var olsunlar ki yüzümüz ağarsın, nefesimiz açılsın.

Bu gezim beni zeytinyağı üzerinde daha fazla gözlem yapmaya ve düşünmeye yöneltti. Burhaniye’den Ayvalık’a doğru yol almak ölmez ağaçlar arasında dalgalanmak gibi, doyumsuz bir akış. Akışıma zeytinyağı işletmeleri eşlik ediyor. Fakat bu işletmelerden biri, ismiyle beni kendine çekiyor.

“Özgün zeytinyağı”

Etkileyici bir isim, işletme sahibi ile tanışıp üretim tesislerini gezmek istedim.

İşetme sahibi ve yöneticisi Halil Sucu gülen yüzü ve bilgi dolu dağarcığıyla, zeytinyağının bütün aşamalarını; rivyerayı, sızmayı, taşbaskıyı, erken hasadı ve daha fazlasını çok düzgün bir Türkçeyle anlattı.

En yeni teknoloji, mükemmel temizlik ve çalışanların yüzündeki tebessüm, işte işletmenin tanımı.

İsimlendirme yapılanmayla ancak bu kadar örtüşür tebrikler.

Halil Sucu, “Özgün zeytinyağı” kurumunun üçüncü kuşak temsilcisi. Hem mektepli, hem alaylı. Mektepli; çünkü, gıda mühendisliği eğitiminin ardından İspanya’da iki yıl zeytin ve zeytinyağı üzerine yüksek lisans yapmış. Alaylı çünkü, babası rahmetli Ahmet Sucu’dan el almış, dahası dedesinden de ahilik dersi almış.

Dedesi Halil Sucu’nun kurduğu bu işletme zeytin ve zeytin yağının dışına hiç çıkmamış. Aile şirketi olmanın erdemini burada görmüşler.

Anladım ki üçüncü kuşak, mirasa büyük saygı duyarak yeni hedefler belirlemiş.

Yeni hedeflerin başında;

*Büyüme çılgınlığına kapılmadan erdemli yolculuklarına devam etmek.

*Zeytinyağının pahalı değil değerli bir ürün olduğunu bıkmadan usanmadan anlatmak.

*Zeytinyağının en özgün halini özenle tüketiciye ulaştırmak.

Sade ama çok etik ve etkileyici hedefler.

Halil Sucu’nun sunumu ve gördüklerim, bu kurumun gerçekten çok özgün olduğuna beni ikna etti.

Özgün zeytinciliğin yolu açık olsun, erdemli yürüyüşleri güçlenerek devam etsin.

Zeytinyağımız, yüz akımız, özgün yağımız…