Takvimin yaprakları gibi sayfa sayfa dökülüyor ruhum.
Aldığım her nefeste bir yaprak daha soluyor ve düşüyor.
Engelleyemiyor üstelik istek bile duymuyorum.
Böyle değil midir zaten doğarız yaşarız ve ölürüz.
Olayın inceliği ne ölmekte ne de doğmakta olayın inceliği yaşadığın hayatta.
Kısacık ömrümüze sığdırdığımız duygu ve insanlar mı bizi biz yapar yoksa zaten var olmaya başladığımız andan itibaren mi biziz?
Üzüldüğümüz, kırıldığımız ve gerçekten mutsuz olduğumuz zaman aklımıza gelen ilk cümle ‘bunun için mi geldim ben dünyaya’ değil midir hepimizin.
Bu duygulardır bizi aslında insan yapan.
Bu dünyaya insan olmaya geldiğimiz aşikar.
Yolumuzu kendimiz çizer, kararları kendimiz veririz bazen pişman olur bazen iyi ki deriz.
Düştüğümüz yerden kimimiz tek başına kimimiz ise bir elin yardımı ile kalkar.
Düştüğümüz yerden ayaklarımızı ne kadar sağlam basarak kalktığımız önemlidir.
Bataklığın içinde çırpınan bedenimiz nefes almaya başladı diye oradan çıktığımız anlamına gelmez.
Ayaklarımız hala içindeyken yalnızca ilerlediğimizi zanneder kendimizi kandırırız.
Yaşadığımız kötü olaylara saplanıp kalırsak eğer yalnızca ilerlediğimizi, iyileştiğimizi zannederiz.
Oysaki bu hayat hem hasta olmak için hem de bir batağın içinde çırpınmak için çok kısa.
İnsan olmak için geldik madem bu dünyaya ölene kadar da öyle kalmalıyız aslında.
Onu da kaybedersek bizden geriye ne kalır?
Ne kadar kazandığın, kaç tane evin olduğu değil senden sonra seni yaşatacak tek şey iyiliklerin.
Nasıl ki insanlar ve kararlarımız bizim iyi kilerimiz olsun isteriz bizde başka hayatların iyi kisi olmak için çaba göstermeliyiz.
Madem geldik bir kere hayata onu güzel geçirmeliyiz.